19. Sayı
Saçmalık. Tam anlamıyla saçmalık. Kalkıp ?ili'den tedavi için Londra'da bir kliniğe geleceksin, işgüzar bir savcı, hem de İspanya'dan sana ulaşacak ve gözaltına alınacaksın. Olacak şey değil ama oldu. Üstelik ikinci vatanın bellediğin İngiltere'de bu çorabı örüyorlar. Arjantin ile İngiltere arasında Falkland adaları yüzünden çıkan savaşta "ikinci vatanı" destekleyen tek Latin Amerika ülkesinin eski "lider"ine bu yapılır mı? Hem de bir darbelik canı olan demokrasi uğruna.
Pinochet, hayatının büyük bir bölümünde -her türüne karşı- savaştığı demokrasinin burjuva versiyonunun gazabına uğradı gibi görünüyor. Bu görüntüde, bazı demokrasi havarilerini salya sümük içinde umutlandırıyor; "işte size demokrasinin zaferi". Demokrasi ise "güvenlik" gerekçesi ile aldı Pinochet'i hapishaneden, İngiliz hükümetine aylık birkaç bin sterline mal olan bir akıl hastanesine götürdü. Teatcher'ın sevgili dostunu alışık olduğu lüks otellerde "misafir" etmeyi isterdi fakat bu kadarı da "demokrasi"ye sığmazdı. Ne yapalım akıl hastanesi falan ama lüks adına herşey, tam techizat. Pinochet ise konforlu "hücre"sinde kıs kıs gülüyordur; İngiltere, silah dışsatımının en iyi müşterilerinden birinin binlerce kişinin katili olduğunu yeni mi anladı?
İngiltere'de bunca yıldır demokrasi yoktu da bugünlerde mi inşa edildi? Yoksa ?ili'de öldürülen binlerce işçinin, sosyalistin dediği doğru mu; "burjuva demokrasisi, burjuvazi için ticaretten önemli değildir." Bu soruların muhatabı sadece İngiltere'de değil. Fransa, İsviçre, Almanya, İspanya yıllardır kendileri için saygıdeğer bir devlet başkanı olan bu "muhterem" zatın katilliğine kanaat getirmişler ve "en iyi demokrasi biz de" demek için bir yarış içindeler. Hepsi de kendi ülkelerinde yargılanması için sömürgeciliğin en has tarzını gerçekleştirmiş, "üzerinde güneş batmayan" "demokrasi"den Pinochet'yi istemek için kuyruğa girdiler. ?ili'de ise devlet erkanı tam bir infial içinde. Hem eski devlet başkanları hem de ömür boyu senatörleri olan ihtiyarı savunmak için kolları sıvadıkları gibi İngiltere ile yeni yapılan silah satışına ait sözleşmeden vazgeçecekleri tehdidine başvuruyorlar. Haklı olarak "herkesin demokrasisi kendine" diyorlar. ?ili'de insanları göz altına alıp kaybetmek, düzmece yargılamalarla yıllarca hapsetmek hatta öldürmek, işçi örgütlerini kapatmak, her türlü muhalefeti bertaraf edip sindirmek, seçimle gelmiş bir başkanı onurunu korurken kurşunlamak "demokratik" olmasa dahi demokrasi içindir.
Grevleri yasaklamak, işçi örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını dağıtmak, yasaklamak, "hak, mücadele" diyenlerin kafasını kırmak ?ili'nin buluşu, hele de Pinochet'in dehasının ürünü değil. Demokrasinin beşiğini sallayan Cromwell ile Robespierre ?ili vatandaşı değildi. Devlet içinde kontr-gerilla, Gladio örgütleyen ve ?ili ve diğer üçüncü dünya ülkelerine benzerlerinin kurulmasını öneren ve gerçekleştiren bugünün demokrasileridir. Nato ve Amerika'da eğitim gören subaylar üçüncü dünya ülkelerinde darbeleri örgütlemişlerdir. Kuzey Amerika ve Avrupa dışında kalan neredeyse tüm kapitalist ülkelerin mazilerinin darbelerle malûl olmasında "demokrasi"nin havarileri olan bu ülkelerin katkısı ihmal edilemez. Uluslararası şirketlerin ve metropol kapitalizminin gizli servislerinin operasyonları darbeleri örgütlemediler mi? ?ili'de seçimle iktidara gelen Salvador Allende'yi, ITT (İnternational Telegraf&Telefon) şirketi ile CIA nın ortak operasyonu ile Pinochet darbesi öldürmüştür. Kan, bununla da sınırlı kalmadı. Darbeden sonra 3.000'in üzerinde insan öldürüldü. İnsanlar kaybedildi, daha "şanslı" olanları sürgün ya da hapisle cezalandırıldılar.
Burjuva demokrasileri Pinochet'in çeyrek yüzyıldır çevirdiği haltları, insan hakları, demokrasi ve bilumum insani değerlerle bağdaşmayan, kabul edilemez uygulamalarını şimdilerde fark etmiş olamaz. Herşeyi biliyorlardı ve hatta bu uygulamalara Pinochet'i bizzat kendileri memur etmişlerdi. Sosyalist başkan Allende iktidara geldiğinde ?ili'nin en önemli gelir kaynağı olan bakır ihracına ambargoyu koyanlar, kamyoncuların sûni grevini tezgahlayanlar, burjuva demokrasisinin katıksız savunucularıydı. Bu sayede ?ili'de ekonomik kaos beklentisi ve dolayısyla Allende'ye karşı bir muhalefetin oluşmasını ve sırada bekleyen darbenin en azından bazı kesimlerce olumlu karşılanmasını bekleyen yine onlardı. Bugün de Irak'a karşı uygulanan amborgodan umulan, halkın Saddam'a karşı muhalefetinin gelişmesi hatta isyan etmesidir. Burjuva demokrasisi isyan talep etmektedir. Oysa nice isyanları, devrimleri kanla bastıran kendisidir. İsyanının hedefi kapitalizmin egemenliği olunca bu terörist, demokrasi düşmanı vb. oluveriyor. Allende'nin toplumsal devrimi savunmayan ulusalcı bir sosyalist olması dahi kabul edilemezdi. Birçok partinin ittifakı ile kurulmuş ve seçimle iktidara gelmiş Unitad Popülar'ın bu nedenle bir darbeyle bertaraf edilmesi demokratik teamüllere uygun görüldü. Darbenin sahibi burjuva demokrasisiydi maşası ise Pinochet. İhtiyarın yakasına yapışmak isteyen saf demokrasi taraftarlarının anlamak istemediği, kül ve ateşi karıştıran maşanın doğal olarak isli ve kirli olacağıdır.
Ne oldu da Pinochet cezalandırılacakmış gibi yapılıyor?
Son zamanlarda "demokrasi" ve "barış" nakaratları arasında -gerçekte- ticari anlaşmaların başarısı için geçmişte sömürgeler oluşturmuş devletler, sömürgelerinden ya da işgal ettiklerinden özür dileme furyası başlattılar. Japonya II.Dünya Savaşında Çin işgali dolayısıyla özür dilerken iki ülke arasında bir ticari anlaşmayada imza atıyordu. Almanya Yahudilerden, Amerika Japonya'dan özür diledi. Tüm bu olan bitenler "demokrasi"nin erdemi mi? Burjuva demokrasisinin kendini kötülüklerden, geçmişte yapılan hatalardan arındırma çabaları mı? Bir daha benzer olaylara neden olunmaması dileği mi? Bu konuda olumlu düşünmemizi gerektirecek hiç bir neden yok. "Demokrasi"ler, dünyanın tümünde Dünya Bankası ve IMF'nin politikalarına uyma zorunluluğu getiriken, kararlara uyulması için siyasal hatta askeri zorlamalarda bulunurken, hatta MAİ olarak adlandırılan uluslararası finansal standartları dayatırken "dünya değişti, güzelleşti" diye düşünmemizi sağlayacak ne kalıyor geriye? Özürleri mi? Çok "kibar" ve "centilmen"ler. Fakat geçmişte de centilmendiler. Dünyanın her yerinde, bu yazının hacmine sığmayacak kadar çok katliamı bu kibar beyler örgütlemişlerdi. Üzerinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğu sömürgelerine iyi eğitim görmüş kibar subayları aracılıyla "medeniyet" götürmüştü. Lawrance, Montgomery, Patton Hitler'den daha masum değildi. Geçmişte de bugünde burjuva demokrasileri masum değildi. Sadece kibarlar ve yalancılar.
Burjuva demokrasisi bugün "kutsal" sular dökünerek kötülüklerinden arınma çabası için de görünse de kapitalizmin genetik lekelerinden kurtulamadıkları aşikar. Geçmişte yapılanlardan özür dileyenlerin, en azından şimdi ellerinin temiz olmasını beklerdik. Küba'ya, Irak'a uygulanan amborgoların kaldırılmasını, şimdiye kadar yapılmış tüm gizli anlaşmaların açıklanmasını, arşivlerin üzerindeki mühürlerin sökülmesinin ve üzerindeki yasakların kaldırılmasını, gizli servislerin açığa çıkmasını görmeliydik. Kim şu sıralarda Latin Amerika'da, Asya'da, Afrika'da kimbilir kaç bininci darbenin tezgahlanmadığının garantisini verebilir? Endonezya'da Suharto iktidarı terk edereken temsil ettikleri ve onların zihniyetide gitti mi? Pek te yeni sayılayamacak yeni temsilcileri ile eski düzen hakim değil mi? İnsan hakları ve demokrasiye olan mesafesi dolayısıyla ABD İran'a ambargo uygularken Afganistan'da Taleban yönetimini Parkistan dolayımıyla desteklemiyor mu? İran'a Amerikan ambargosu zaten göstermeliktir. Batı'nın nadide burjuva demokrasileri müttefikleri Amerika'ya destek vermiyorlar. Örneğin Fransa. Fransız Total petrol şirketi geçtiğimiz aylarda İran'la bir ticari anlaşmaya imza attı. ABD yaptırımı da söz konusu olmadı. Nasıl olabilir ki? Hissedarlarının bir kısmı da diğer petrol devleridir. Ayrıca Total'in hisse senetleri dünya borsalarında işlem görmektedir. Herhangi bir ABD şirketi hisselerden bir kısmını satın alarak Total'in İran ile olan anlaşmasına ortak olabilir ve ambargoyu delmiş olur. Zaten bir takım paravan şirketler bu yüzden paravan değil mi?
"Para, bütün ilişkilerin pezevengidir."
Geçmişte yaptıklarından özür dileyeceksin, Pinochet'i yargılayacaksın ve sonuçta buna demokrasinin zaferi diyeceksin. Kosova'da yaşayan Arnavutlar'ın ulusal mücadelesini ise özel elçi Holbroke'un kapalı kapılar ardında Miloseviç'le yaptığı pazarlıklarla boğacaksın; işte size demokrasinin erdemi! İki milyon insanın kaderi sadece iki kişinin dünyanın tümünden saklanan konuşmaları ile belirleniyor. Burjuvazinin demokrasisi bu işte. Pinochet'i yargılayacaklarmış; ne gam! Pinochet'e tavsiyemiz şu sıralar pek moda olan centilmenliğe başvursun, çıksın yaptıklarından dolayı üzgün olduğunu, özür dilediğini söylesin. Yaşlandım, bu yaptığınız size yakışmaz desin. Artık demokrasiye inandığını itiraf etsin. O zaman kurtulacaktır. Zaten bunu o da çok iyi biliyor. Olan biten karşısında çok sakin olduğu ve endişeli görülmediği haberleri geliyor.
Pinochet çok şanslı; Bir ?ili'li yazar Ariel Dorfman'ın dediği gibi, "Sayın başkan başınıza gelebilecek en iyi şey İngiltere'de bir kliniğe yatmanız ve orada gözaltına alınmanızdı. Öldürttüğünüz, kaybettiğiniz binlerce kişinin bir kliniğe yatırılma şansı dahi olmadı. Onlar asla yargılanmadılar." İnsanları sokaktan, mahallerinden, evlerinden aldılar. Yorgun bedenlerini teslim ettikleri yataklarından sökülerek, sevdiklerinin çığlıkları arasında ölüme götürüldüler. Çeyrek yüzyıldır burjuva demokrasilerinin işitmedikleri çığlıklar, yeni işitildi de mi Pinochet yargılanacak? Yirmibeş yıl önce ?ili'de yankılanan çığlıklar o zamandan beri dünyanın her yerinde dillendi ve bugünde farklı değil, olmayacakda. Pinochet yargılanacak, öyle mi?
Dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi orada da, ?ili'de kadınlar yıllardır tek başlarına dans ediyorlar; babalarıyla, kardeşleriyle, kocalarıyla, oğullarıyla onların görünmez suretleriyle tek başlarına. Çığlıkları hıçkırıklara dönüştü çoktandır. Heryer mezarlık onlar için, ölülerini biliyorlar ama yerlerini değil. Ağlıyorlar, yüzü gülmeyen insanlara katıldılar. Pinochet'in soluk yüzü, morarmış bedeni güldüremez onları; intikam değil, galibiyete ihtiyaçları var. Yitirdiklerinin uğruna dövüştükleri zafere hasretler. Ağlıyorlar, fakat yitirdikleri asla. Bakın meydanlarda taşınan yoldaşların fotoğraflarına, hep gülümsüyorlar.
Gülüyorlar, geride kalan yoldaşlarına. Umutları bitmedi. Birgün, insanların umutlarını körelten, erteleyen "demokrasi"lerin boyunduruğundan kurtulacaklarını, "demokrasileri" ve onların has evlatları olan Pinochet'leri işçi sınıfının, işçi demokrasisinin yargılayacağını biliyor ve gülümsüyorlar.
Pinochet'in yargılanması ne mevcut demokrasileri kirinden arındırır ne de acıların dinmesi için teselli olabilir. Birgün...
Kasım 1998