19. Sayı
Coşku ve inanç. Hangisi diğerine bağlıdır? Bilinen şu ki; bunlardan biri yoksa hayat eksikli, düpedüz yoksuldur. Bu her zaman gereken bir şeydir ama, bu kez daha can sıkıcı ve yakıcı olarak sorgulanması gerekir hayatın. Çok ertelenmesi zarar hanesini kabartacak bir muhasebedir sözkonusu olan. İnsani olanın- bu bağlamda doğal olanın-aranmasıdır...
Coşku ve inanç yoksa aklı ne yapayım? Ya da en iyi kafaların ne kolay yanılması. İnsan geçmişini tüketmeye buradan başladı sanırım. Kesin olarak tespit edilebilecek olan şey budur. Bu, yalnızca 'günün gerçekleriyle yaşayanlar' için karamsar olmaya yeter sebeptir. Tarihsel yenilgi dönemlerinde insanın çoşkusunu kaybetmesi doğaldır; inancını kaybetmesi ise sadece anlaşılır bir durumdur! Bununla birlikte birçok hayatların çalınmadığını, ruhumuzun örselenmediğini söyleyecek değilim. Yenilgiyi paraya tahvil edenler istisna; diğerleri çok ağır durumlarla karşı karşıya kaldılar. Anlayışa en çok ihtiyacı oldukları bir anda bu onlardan esirgendi. Kuşakların deneyimlerini birbirlerine aktaramadığı, bunun mekanizmalarının bizatihi kapitalizm tarafından yok edilmeye çalışıldığı ve büyük ölçüde başarılı olduğu hiç kimse için sır değil. Yalnız unutulmaması gereken şudur: "Yenilmiş ordular iyi öğrenirler." Yenilgi derslerini öğrenmeye cüret edelim, arzulu dinleyiciler olalım. Toplu iğne batırıldığında tepki verilmediği nerde görülmüştür!
Başkalarına inanmamakla kendine inanmamak arasındaki farkı bilmeli insan. Yalnızca kendi gerçeklerinden hareket edene gerçekçi denilebilir mi? Ne kadar kötü deneyler yaşanırsa yaşansın; bir gün herkeste 'insani olan' uyanabilir. Buna inanıp inanmamak olabilir bütün mesele!
Diğerlerinden ümidi kesmekle insanın yalnız kendini düşünmesi genellikle paralel gelişen bir süreçtir. İnsanın yalnız kendini düşünmesi, özel hayatından başka bir şeyin olmaması ne boğucu, ne tüketici bir süreçtir bilinir. Belki bir istisna olarak marjinal kalanlar ve onların üretimleri kaydedilmelidir; ama içlerinde birazcık saygıyı hak edenleri yalnızca filozof olanlarıdır!
Başkalarına olan ilginiz azaldığı sürece kendinize olan ilginiz de azalıyor demektir. Çünkü, başkaları biraz siz, siz de biraz başkalarısınızdır.
Teoriye ya da bir gerçeğe inanmadan önce bir insana inanılır çoğu kez. O insanın veya gerçeğin tam olarak neye tekabül ettiğini öğrenmek uzun zaman alır! İnanmak ve savunmak için tekabül eden şeyi bilmeye gerek yoktur! İnanmış ve çoşkuyla savunuyorken öğreniyor insan. Yeter ki papağan olmasın!
İnanmak ve savunmak iddialı hale getirir; sorumluluk yükler. İddialı olan pratiktedir, hayatın içindedir. Çok yanılabilirler, çok düşüp kalkabilirler ama tarih onlarındır. Hem yaşadıkları zamanda hem de gelecekte.Yani bugün bile göğü fethetmeye çıkanlar gök fethedilemez buyuranlardan daha kıymetlidir ve gelecekte de öyle olacaktır. Ve sözü edilmeye değer bir geçmişe onlar sahip olacaklardır. Kendilerini gelecekte güçlü kılacak anılar biriktirebilmek bu tip insanlara mahsustur.
Okudukları kitaplar yüzünden değişmezler insanlar. Önce değişir ve bir yere gelirler. Geldikleri noktayı izah edebilmek için okurlar. Herkes biraz kendini okur yani. Bu her yazarın biraz da kendini yazmasından daha gerçek bir durumdur.
Galip olan mağlup olanı dönüştürerek yol alıyor. Bir tehlike arzetmediği için muhalif olanları kabul ederek ilerliyor. İçi boş olanın bir cürmü de olmaz doğrusu.
İçimizi boşaltanı ve nedenlerini -kendi hanemizdeki hatalar dahil- anlamaya çalışmakla; hocaya kızmak aynı şey olmasa gerektir. Hem hocaya kızmak için de yeterince eskidiğimizi sanmıyorum.
Samimi olalım, küfeyi diğerlerinin sırtına yüklemiyelim. Ümidimizi kaybetmişsek; bunda toplumun ve toplumsal olayların ancak, bizi biraz geriletip o olayların anlaşılmasını bekletmek gibi bir etkisi olabilir. Ne de olsa sosyal gerçeklikler bile herşeye kadir değiller, öyle değil mi?
Medya mı dediniz? Herşeyekadir'lik ile medya arasında zorlama olmadan bir bağ kurmak doğrusu oldukça zor olacaktır. Ama topluma ve diğerlerine inanmama ile medyayı abartmak arasında bir bağ kurmak için zorlanmaya gerek yok doğrusu. Ana haber bültenlerini dahi magazin olmadan sunamayanların gücü sahici olabilir mi? En büyük izleyici kendisi olan; gerçekten sıkıcı, geçici ve sıradan olan bir medya ne kadar güç sahibidir dersiniz?
Gelecekte de sıradan insanlar olalım ziyanı yok ama, bugün yapabileceklerimizi yapalım. Dünyaya gelişimiz tesadüf olabilir ve dünyayı, sömürenlerin egemenliğinde bulmamızda da bir suçumuz olmayabilir. Geldiğimizde özgür olmayışımız nasıl bizden öncekilerin suçu ise; gittiğimizde hala özgür değilsek bu bizim suçumuz olacaktır. Samimi olmak ve malumu ilan etmek gerekiyor. Bu bize hemen ve herşeyi getirmeyebilir ama bizde insani olanın ölmediğini gösterir. Suç'u engellemeye çalışmak Suç'a ortak olmamak da bir şey dir.
Özetle herşey bilinebilir, bütün gerçekler...Ve görünen gerçeklerin çoğu aleyhimize olabilir. Ama işimiz yalnızca gerçeklerle olamaz. Bizi özgürleştirecek olan şey, gerçek olmasını istediklerimizdir. Hala ümitli olmamızın sebebi budur. Bugün ele geçmemek, birarada durmak, 'bir iş yapmaya çalışmak' yenik bir ruh haliyle var olmaktan ve bunu yaymaktan daha fazla cesaret gerektiriyor!
Dünyaya gelme şansımızı bir hakka dönüştürmek, hayatta varlığımızı gerçekten kanıtlayacak bir şey yapmak, sahiden bahtiyar olabilmek, çoğunluğun safında olmakla mümkündür.3