!ktphane.gif (4763 bytes)

19. Sayı

Yöntemin Diyalektiği

Doğan Almasulu

       Şaşırıyorum.
       Şaşırmamak olanaksız.
Bilim adına, diyalektik adına ne anlamsız şeyler yapılıyor. Üstelik, bilimi, diyalektiği daha ileri götürdüğünü savlayarak. Artık yazabilirim. Yeterince içsel tartışmamı sürdürdüm ve çok uzun zamandır taşıyorum. Yazmalıyım. Hiç duraksamadan ve geriye dönmeden. Yöntem. Yöntem kavramını da başka anlıyorum ve toplumcu gercekçiliğin yönteme ilişkin yakalaşımı çok yanlış geliyor. Karşı çıkıyorum. "Yöntem: 1. Zihnin, bir gerçeğe ulaşmak ya da onu kanıtlamak üzere mantığa uygun bir biçimde işlemesi; düzenli düşünme; metot. 2. Bir sonuca ulaşmayı sağlayan ve mantığa uygun bir biçimde düzenlenmiş ilkelerin, kuralların, evrelerin kültürü; Bilimsel yöntem. 3. Bir eylemi, bir işi, bir etkinliği sonuca götürmek için akla uygun işlenen yol; Sistem. 4. Şu ya da bu üretimi, etkinliği vb. gerçekleştirmeyi sağlayan yolların, usüllerin tümü." (Büyük Larousse) "Yöntem: 1. Bir amaca erişmek icin işlenen, tutulan yol, usul, sistem. 2. Bilimde belli bir sonuca erişmek için, bir plana göre izlenen yol, yöntem." (Türkçe Sözlük) "Yöntem: Bilimsel bilgi üretmek üzere izlenen genel yol ve bu yolda başvurulan yordamların, işlemlerin tümü." (Yöntembilim Terimler Sözlüğü, TDK Dr. Muzaffer Sencer) "Bir incelemede izlenen yol analanına gelen yöntem sözcüğü Yunanca meta (=Doğru) ve odos (=yol) sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşan bir sözcüktür. Etimolojik anlamı ile, belli bir amaca erişmek için izlenen yol anlamına gelmektedir. Önceden bilinmese ya da saptanmasa bile, bizi belli bir sonuca götüren yol." "Belli bir amaca erişmek için belli bir düzene göre ve belli ilkelere bağlı olarak bir şeyi söyleme yada yapma biçimi." Bu iki tanımda ortak olan, yöntemin belli bir amaca ya da sonuca erişmek için izlenen yol olmasıdır. (sf. 21) ... yöntem kavramının içeriğini şu şekilde belirtebiliriz 1. Belli bir amaca erişmek için gereken mantıksal düşünme biçimi. 2. Bu amaca erişmek için gereken zihinsel ve eylemsel faaliyetlerin düzenlenmesi ya da organizasyonu; 3. Saptanan amaca en uygun biçimde varabilmek için gereken tekniklerin seçilmesi ve organizayonu." (Yöntembilim-1, İbrahim Armağan) Kavram olarak yöntem, izlenen yol anlanına gelmektedir. Değişik tanımlamaların ortak noktası bu, tutulan yol. Yöntem, bu bakımdan biçemden (üslup) ayrı bir niteliğe sahip olmamaktadır. "Üslup: 1. Oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz. 2. Bir sanatçıya, bir çağa veya bir ülkeye özgü teknik, renk, biçimlendirme ve söyleyiş özelliği, biçem. 3. Edb. Sanatçının görüş; duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil." (TDK) Bir başka yerde, dördüncü sırada "yol, yöntem, tarz." (B.L.) olarak veriliyor. Biçem kavramı bu kapsayıcı, en genel anlamıyla yöntem kavramıyla ötrüşmekte, yöntemin sanattaki dönüşmüş biçimi olmaktadır. Toplumcu gerçekçilik yöntemi biçemden ayırmaktadır. Bu ayrımın bir zenginleşme yaratmadığı, tersine kavram kargaşası yarattığı görülür. İşlevsel bir zorunluluk da taşımaz. Ayrı kavramlar zeginleşme, işlevselleşme yaratığı zaman anlamlıdır. Yoksa çokça yeni kavramın bir dizgeye katılması yararlı değil zararlı olmaktadır. Daha geniş bir açılım yapmaz. Olguların, süreçlerin, durumların daha geniş bir açıklamasını yapabilme olanağını doğurmaz. Her şeyi biraz daha karıştırır, güçleştirir. Toplumcu gerçekçi kuramlar yöntemle biçemi başka olarak tanımlamakta yeni bir katkı yapmış olmamakta, yapay ayrımlara zorlamaktadırlar. Biçem, yapış biçimi, yapışın yoludur. Biçem, oluşturmanın bir yoludur. Bu özellikleriyle yöntemle aynı özelliğe, içeriğe sahiptir. Aynı anlama sahip olan kavramları birbirinden başkaymış gibi göstermenin hiç bir anlamı yok. Biçem, oluşturmanın, yapmanın bir yoludur; yöntemden başka bir anlamı olmayıp tersine onu içeren ve sanat kategorisindeki özgün biçimidir. Yöntem, her kategoride bir başka özgün biçeme bürünür ve başkalaşmış olarak varolur. Sanatta biçemden ayrı bir yöntem olamaz. Yöntem sanat kategorisinde biçem de içerikli olarak ve sadece sanata özgü özellikler kazanarak varolabilir. Biçemden aynı, onu belirleyen, ondan daha önemli bir yöntem bağımsız olarak varolamaz. Böyle bir şey yapay ayrımdır. Sanatın geliştirilmesi, sanat kategorisinin daha kapsamlı, derin olması için yapay ayrımlar, zenginleştirmeyi katmalarla olmaz. Bu başkalarıyla olan yarışın gösterişinden öte nedir ki? Yöntem sanatta ayrı bir kategori değildir. Toplumcu gerçekçilik bu savdadır. ancak bilimsel olduğunu söyleyemeyiz. Bilimsel doğruluk taşımayan, ideolojik yarışın zorlaması olarak ortaya çıkıyor. Yöntem ve biçem sözcüklerinin salt sözlük anlamı olarak bile karşılaştırılmasında görülen şey, ikisinin de aynı karşılığa sahip olduğudur. Yapmanın yolu, oluşturmanın yolu. Derinleştirelim. "Sanatsal yöntem" kavramı, sanatsal değerlerin yaratım sürecindeki yasallıkları; ("üslup" kavramı ise, sanat yapıtının yapısındaki yasallıkları göstermektedir." (Estetik ve Sanat verileri, Kağan, sf.660) Sanatın oluşturulmasını ikiye bölünür. Bütün süreci aşamalandırıyor. Oluşturmayı iki ayrı yasallık bilgisiyle gerçekleştirdiğini sanıyor. Böyle bir şey yanlıştır. Diyalektikten çok sözetmelerine karşın, diyalektik birlikten, çelişkiden, süreçten çok sözetmelerine karşın diyalektik dışı kalıyorlar. Tam bir idealist mantığa sahipler. İdealizme ters bir yoldan ulaşıyorlar. Sanatı, çarpıtıcı kavramlarla şişirmeyi diyalektik zenginleşme sanıyorlar. Yanlış. Diyalektikten zenginlik, bilime aykırı, süreçte olmayan, zenginleşme, açılım, işlev yapmayan kavramları bir kategori içine yığmak olmayıp ayıklamayı, yalınlaştırmayı, içermeyi gerektirir. Toplumcu gerçekçi kuramcılar diyalektik mantığı kullandıklarını savlayarak diyalektik mantığı bütünüyle karmaşıklaştırıp anlamsızlaştırıyorlar. Bunu yıkmak gerek. Sanatın yaratım süreci ikiye bölünüyor; bir: biçim bilgisi olarak biçem alınıyor; iki: biçemin dışında öz bilgisi. Kağan'ın söylediği de bu. Ne demek, "yaratım sürecindeki yasallıklar?" Saçma! Öylesine şekilci, diyalektik mantıktan, diyalektik yöntemden uzak bir belirleme ki bütünüyle idealizmin özelliklerini taşıyor, idealizm oluyor. Bir şeyi adıyla savunmak, savunmanı, savunduğu şeyin gerçek savunucusu yapmaya yetmiyor; tersine de götürüyor. Evet, taraf olarak bir yerdedir ama anlatım olarak, mantık olarak, yöntem olarak tam karşıdadır. Sanatta, yaratım süreci ile yapıtın yapısı arasındaki ayrım ne olabilir? Yapıtın yapısı yaratım sürecinin dışında mıdır? Yapıtın yapısı bütünüyle yaratım sürecinin başlangıcı ve sonudur. Sürecin bütünü sanat yapıtıdır. İdealist sanıflandırmayı diyalektik zenginleştirme sanan mantık açılım yapmak yerine kargaşa yaratır. Yaratım süreci yapıtın yapısıyla da sürer. Süreç yapıttan önce başladığı gibi yapıtla da sürer ve tek bir süreç olarak varolur. Biçemi biçimin oluşturulması yani yapıtın yapısına ilişkin bilgi olarak, yasallık olarak görürsek süreç anlaşılmaz. Biçem, salt biçim bilgisi değil, ondan daha fazlasıdır. Oluşturmanın bütün bilgisidir biçem. Biçim bilgisi yaratım sürecinin bütün yasallığı değil, sanatsal yaratım yönteminin sanat kategorisi içinde aldığı özgün biçimidir. Nedense bu görmezlikten geliniyor. "Demek, bir estetik kuramının normativ özelliği bize herhangi bir sanatsal yönteminüslupca bir belirlenmişlik taşıdığını göstermektedir." (Kagan, Estetik ve Sanat Dersleri) Yöntemi belirleyen biçemse eğer, bu şu anlama gelir: biçem, yapıtın içsel bilgisi, yöntem ise biçemlendirme bilgisidir veya biçimlendirme yoludur. Gerçekte ise böyle bir ayrım yoktur. Yani biçem ayrı töz, yöntem ise biçimleme değildir. Biçemin kendisi yapıtın içsel bilgisini verdiği gibi onun nasıl biçimleneceğini de verir. Zaten ikisi bütünleşiktir. Biri önce veya sonra gelmeyeceği gibi birbirlerinden başka şeyler de değillerdir. Her biçem kendi değer dizgesini oluştururken bütün ölçülerini, bilgilerini birlikte harmanlar. Biçemin kendisi yapı bilgisini yapış bilgisiyle birlikte verir. Diğer bir anlamda yapma süreci bütün ölçü ve bilgilerle bütünleşiktir. Biçemde iş bilgi ve yapış süreci daha baştan vericidir. Neyin nasıl yapılacağı bilinmektedir. Ayrıca bir yöntem gerekmemektedir. Biçimlendirme bilgiden ayrı bir yöntemle elde edilemez. Biçimlenme bilginin kendisidir, görüşünün kazanması, somutlanmasıdır. Somutluk biçemin bütünleşik özelliğiyle ortaya çıkar. Biçem bütünleşik bir yapıdır ve yöntem onun bir yanını oluşturmaz veya yapıtın bir aşamasında otaya çıkmaz. Yöntem, sanatta biçeme dönüşmüştür. Biçem, yapı bilgisini ve yapış bilgisini içerir, hiçbir biçimde birbirinden ayrılmaz ve aşamalandırılmaz. Eğer böyle olabilseydi özgünlük kavramı neyi karşılayacaktı? Her biçem, yaratım sürecinin mantığını, yöntemini, yapısallığını, bilgisini, tarihini vs. içerrir. Her biçem bağımsız bir yöntemdir. Biçem bütün yaratım sürecini kapsar. Yapıtın dışında bir süreç vardır. Bu süreç yaratım sürecinin bir parçasıdır ve yapıtın yapısına ilişkin olan her şey de bu sürecin bir uzantısı, onu bütünleyendir. Sanatın yapıt dışındaki süreci kendi başına, yaratımsız değildir. Yapıtsız yaratım süreci olmaz, yapıtın yapısıyla bütünleşmeden yaratım süreci olamaz. Gorki'nin "Ana" romanının ele alalım. Romanın yapıt olarak yapısındaki yasallık nedir? Kagan'a göre biçiminin oluşturulmasıdır. Nasıl oluşacak biçim? Eğer bütün bir sürecin bilgisi olmadan ne yapıtın oluşumu (biçimin) boyunca bu sürmeden nasıl yapıt oluşacak? Gorki kendi biçemini sadece biçim bilgisiyle doldurmuyor. Gözönünde olan biçimin alt bilinci olmadan biçim yaratılamaz ve biçim alt bilinçten; saklı yasallıktan kopamaz. Bu yüzden biçem, biçim bilgisi değil, aynı zamanda yöntem bilgisi, daha açımlanmış durumuyla tarih, ideoloji, felsefe, dünya görüşü bilgisidir de. Gorki'nin Ana romanında yaptığı her biçimleme biçemin saklı bilinciyle oluşur. Biçim yaratmak için ayrı bir yol, yaratım süreci için başka bir yol yoktur. Yaratım süreci biçimin oluşumunu da kapsar ve yapıtın bütün olarak oluşturulması tek bir süreçtir. "Yöntem, ilkin, gerçeklik bilgisinin bir biçimi ve tarzı'dır; ikincisi, yaşamın değer yönlendirilmiş yorumunun bir biçimi ve tarzıdır; üçüncüsü yaşamdaki verilerin sanatın imgesel dokusuna dönüştürülmesinin bir biçimi ve tarzı'dır (sanatsal modellendirme ve kurulmanın biçimci ve tarzıdır); dördüncüsü, sanatsal bir bildirimin saptanmış ve iletilmiş olduğu bir gösterge sistemi kuruluşun bir biçimi ve tarzı'dır." (Estetik ve sanat Dersleri, Kagan, sf.648) Daha yalınlaştıralım bu alıntıyı. Yöntem: 1. Gerçeklik bilgisinin bir yoludur. (Biçimi ne demek? Saçma. Yol denir. Yol, biçim ve içerik bütünüdür. Kullanılış açık ve seçik değil, ne anlam yüklersen yükleyebilirsin. Böylece doğrunun dışına yolalınır.) 2. İdeolojik, dünya görüşsel veya anlamsalbir belirtke koymak. 3. İmge yaratmak. (Yaşamdaki verilerin sanatın imgesel dokusuna dönüştürülmesinin bir biçimi ve tarzı demek nedir? Doğrudan söyleyeceğini niçin söylemiyorsun? yaşamdaki veriler gerçekliğin bilinmesinden ayrı bir şey mi? Bu kadar tantanalı bir tümce kurmakla çok derinlikli bir yasallık mı bulunmuş olunuyor? Hepsi "imge yaratmak" anlamından başka bir şey verir mi? Zorlayan zorladığınız kadar. Yalın olunmalı) 4. Gösterge sisteminin bir yoludur. (Gösterge sistemi biçemden ayrı bir şey midir? Bu bir itiraftır. Doğrudan biçemin en temel özelliğidir.) Yönteme ilişkin söylenenler rahatlıkla biçeme ilişkin de söylenebilir. ondan önce bunların yöntemle bir ilgisi bulunup bulunmadığını görmeliyiz. Gerçeklik bilgisi yöntemin temel özelliği değil, felsefenin asal sorunudur. Gerçekliğe ilişkin bilginin edinilmesi bilimin bir asal sorunudur. Başka kategorilerin yöntemleriyle çözümlenir. Gerçeklik bilgisinin edinilmesi sanatsal bir yöntem değildir. Sanatta gerçeklik dönüştürülmüş bir gerçeklik olup doğrudan biçemle ilişkilidir. Yöntem de olan biçem dönüştürür. Sanat gerçekliği bulmaz, bir dönüştürülmüş gerçeklik kurar. Gerçekliğe ilişkin bilgi sanatsal yöntemle bulunmaz. yaşamın değer yönlendirilmiş yorumu da yine başka kategorilerden gelir. Sanatın kendisi bulgulamaz. Sanatçının bilinci olark görülür ama katışıksız biçimiyle sanat girmez. Yine bir dönüşüme uğrar ve biçemle bütünleşir ve biçemin saklı anlatımı, bilinci olur. Yaşamdaki verilerin imgesel dokuya dönüştürülmesi salt yöntemin işi değildir. Bu olanaksızdır. Biçem olmadan yöntem kendi başına imgesel doku dönüştürücülüğü, yaratıcılığı yapamaz. İmge yöntemle değil, biçim ve içerik bütünlüğüyle oluşur. Biçim ve içerik bütünlüğü ancak ve ancak biçemde birleşiktir. Biçemden kopuk bir yöntem imge yaratamaz. Eğer yöntem imge yaratabilmeye, imgesel dönüştürücülük yapmaya yetseydi biçeme ne gerek kalırdı? Ya da biçim ne işlev görürdü? Salt biçim yaratmak! Şu "biçim" ne "biçim" bir şey ki her nereye koyarsan o biçimoluyor. Yönteme ilişkin söylenenler sanatsal bir kategorinin çözümlenmesi değil, bir başka şeydir. Başka şeyden sözediliyor. Felsefe, bilim, ideoloji tartışılıyor, onun sorunları çözümleniyor. Yönteme ilişkin saptamalar başka kategoriler için de rahatlıkla geçerli olur. Sanatı çözümleme yerine başaka şey çözümleniyor. Çözümleme doğrudan olmalıdır. Çözümleme kendi "hakiki" kategorisine ilişkin olmalıdır. Bilgi, yasallık kendi kategorisinden gelmelidir. Bir anlayışı, sanatı daha üstün göstereceğim diye ona ilişkin olmayan şeylerle doldurmakla zenginleşme yaratmış olunmaz. Olsa olsa sanatı köreltme olur. "... kültür gibi tamamiyle yeni bir araştırma alanında daha eski ve daha iyi düzenlenmiş disiplinlerden birinin yöntemlerini ödünç alıp kullanmanın tutulacak en tehlikeli yollarından bir olmasıdır... başka bir disiplinden yararlanılması ve ona dayanılması gibi daha birçok yollar toplumbilime iyilikten çok kötülük etmişlerdir." (Sf.19, İnsan ve Kültür, Bronıs Malınowskı) Her kategori bir yönteme sahiptir. Hiçbir kategori bir diğer kategorinin yöntemini katışıksız kullanamaz. Her kategori kendi yöntemini kendileştirir. Felsefedeki yöntemle, bilimdeki yöntemle sanattaki yöntem aynı şeyler değildir. Felsefedeki yöntem sanata aynı yöntem olarak gelmez. Yöntem her kategoride yeniden özgünlük kazanır ve yeni bir kavramla özdeşleşir. Eğer yöntem o kategoriye özgü bir özdeşleşmeyle buluşamamışsa o kategori kendi olamaz. "Yani, üslup, belli bir içeriğin buyruğu altında olmakla birlikte, başlı başına, biçimin bir niteliği, biçimin yapısının bir yasası 'dır." (Estetik ve Sanat Dersleri, sf.661) Yanlışın kaynağı burada. Yöntem kavramının yanlış anlaşılmasının ve biçemin içeriğinin salt biçime indirgenmiş olmasının nedeni diyalektik birliği parçalayan mantıktır. Diyalektiği doğrudan idealizmin mantık yapısıyla düşünmekten doğuyor. Biçem, biçimin niteliği değil, hem biçim hem de içerik yasallığıdır. Ne içerik, ne de biçim kendi başına, birbirinden ayrı olarak varolamazlar. Şimdi bakalım; biçem hangi içeriğin buyruğu altındadır? Yani, içerik ayrı bir yerde bulunuyor, biçemi dıştan yönlendiriyor, öyle mi? Biçemi koşullayan içerik nedir? Biçem, içeriğini kendi içinde taşır, içerikle bütünleşiktir. Öylesine bütünleşiktir ki, içerik görünmez bile. Erimiştir. İçerik, tarihsel süreç, çatışan ideoloji, bilim, teknik, felsefedir. Yaşamı yorumlayan anlayıştır. Bunun ötesinde bir içerik yok ve biçemle bütünleşmeme işi bir durumda bulunamaz. Biçem içeriksiz varolamaz. Biçem her koşulda ve her aşamada kendi içeriğini taşır. Biçemden kopuk, ondan ayrı bir içerik yapısı yoktur. Bütünleşiktir. Örnekleyelim: İzlenimci biçem. Rengi parçalar, karşıtlığı şiddetlendirir, kesik vuruları önerir, ışığı öne çıkarır, anlıksal durumu yakalamak ister vs. Bütün bunlar izlenimci biçemin bilgisi, özelliğidir. Bu biçemin yapısı kendi içeriğinden kopmamıştır. Tersine, içerik biçemin içine öylesine işlemiştir ki her biçimsel oluşturma anında içeriği taşır. Eğer ışığı resmetmek diyorsa rengi katışıksız ve yeniden gözde oluşturmak diyorsa bunun yolunu da gösteriyorsa, bu, içerikten, kendisiyle bütünleşmemiş bir içerikten gelmiyor, doğrudan kendisiyle bütünleşik bir içeriğin oluşturulması oluyor. Biçem, ne salt biçim bilgisi, ne de salt içeriktir. Rengin parçalanması ve yeniden gözde yaratılması teknik bir gelişimin, bilginin bulgulanması olduğu kadar onu imge yaratımında kullanmanın da bir yoludur. Işığın resmedilmesi hem bir biçim bilgisi, oluşturması olduğu kadar içerik bilgisi, yasalığıdır da; felsefe olarak, bakış olarak, yaşamın yorumlanışı olarak... Biçem, salt biçim özelliklerini vermez. Her biçem biçim özelliklerini verdiği içerik özelliğini de verir. Kübist bir biçem biçim özelliklerini vermediği gibi, onun neden öyle olması gerektiğini açıklayan saklı bilgiyi de verir. Eğer şeylerin özüyle, bütün boyutlarıyla verilmesi anlayışı, çözümleyişi olmasaydı şeylerin parçalanması sözkonusu olabilir miydi? Şeylerin her yönden görünümünü oluştururlar mıydı? Bunlara gerek kalmazdı. Biçem, biçim ve içeriği birlikte taşır ve çağırır. Yöntemin burda ayrıca bir işlevi yoktur. Çünkü biçem, yapmanın yolunu gösterdiği gibi, onun alt akıntısı olan bilgiyi, süreci, yasallığı da verir. Biçem, biçim bilgisi olarak gösterildiğinde apaçık bir daralmaya itilir. Oysa biçem bu daralmayı kaldıramaz. Eksikliği duyurmaya başlar. Biçem, her aşamada biçim bilgisinden, yasallığından öte bir anlam taşır. Bunun nedeni yöntemin sanat kategorisinde dönüşüm geçirerek başkalaşması ve bunun sonucu olarak da yaratımın bir yolu olmasıdır. Yöntem sanat kategorisinde kaybolur ve yerini bütünüyle kendi özelliklerini taşıyan biçeme bırakır. Kagan'ın vermiş olduğu yöntem özelliklerinin tümü biçem için de geçerlidir. Yöntem sözcüğünü kaldırın yerine biçem'i koyun, bir şey değişmeyecektir. Çünkü sayılan özellikler biçeme ilişkindir, biçim yöntemi içerir. Toplumcu gerçeçilik sanatı sürekli ve kasıtlı olarak hep bir yöne çekmek istemekte, bunun sonucu da çarpılmalara uğramaktadır. Çarpılmanın, daralmasının, tek taraflığının doğması ve bunu apaçık duyurması kaçınılmazdır. Mantığın temel noktası, çıkış noktası zorunlu olarak buna itmektedir. Toplumcu gerçekçi kurama göre toplumcu gerçekçilik bir biçem değil, yöntemdir. İşte bu nokta tarihi, gerçekliği, diyalektiği, sanat kavramlarını çarpıtıyor, daha baştan tek yönlü bir çarpıtmaya uğratıyor, itiyor. Tarihsel süreç içinde bütün yetkin sanatlar birer biçeme sahiptirler. Hiçbir sanat yöntem olarak kalmamıştır. Tarihi bıçakla keserek ikiye ayırmak, tarihdışılığa itilmetir. Sanki tarihte bir gerçekçi yöntem var, bir de onun dışında bir yöntem. Hep iki yöntem! Peki, gerçekçiliğin dışındaki yöntem ne? Bu karşılıksız kalıyor. Sözü geçen tek şey, gerçekçi yöntem ve olunamayan. Gerçekçi yöntemin dışındaki yöntem tanımlanmıyor. Havada kalıyor. Ne olarak? Gerçeklik, felsefenin asal sorunudur. Bu, o kategoride çözümlenebilir. Sanatın kendi başına gerçekliği çözümlemesi düşünülemez. Karar oradan çıkar ve yayılır. Bu nedenden gerçekliği tartışmanın yeri burası değil. Başka yönden yaklaşmak zorunluluğu duyuyorum. Toplumcu gerçekçilik, yöntemi gerçekliğe, gerçekçiliği de bir tarihsel sürece bağlayarak bir sürecin sürdürücüsü, kalıtçısı yapıyor kendini. Sanmıyorum. Böyle bir şey olanaksız. Örneğin Kagan Klasik sanatın gerçekliğini, doğal gerçekliğin gerçekçiliğini toplumsal gerçekçiliğin kökleri olarak gösteriyor ve aynı yöntem olarak alıyor. Bu gerçekçi yöntemin de bir biçemce belirlenmemişlik taşıdığını savlıyor. Çok dar, tarihsel sürecin bir yönünün dışlayan, kaba bir yaklaşım. Başka tarihsel dönemlerde de gerçekçiliğin olması yadsınmaz. Ama her dönem bir başkadır. Her dönem başka bir toplumsal yapı, üretim biçimi, üretim ilişkisi, yaşamı algılanması vardır. Onyedinci yüzyılın toplumsal yapısıyla bugünün toplumsal yapısı arasında nasıl ki benzemezlik, tümden başkalık varsa, o dönemin gerçeklik anlayışı ve sanatında da başkalık vardır. Ne kadar birbirine banziyor olursa olsun yine de başkadır. Her dönemde sanat başka nedenlerden devinmiş, başka sorunları çözmüş, başka duyarlığı yaratmıştır. "Klasikçilik, farklı alanlarda üçlü bir gelimenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.Fransızca'nın Latince karşısında kendini kabul ettirmesi; karşıtlıklar içindeki feodal bir toplumun, mutlak bir monarşinin düşünce yapısına ve saray hayatının gereklerine ayak uydurmasını sağlayan sosyal ve politik değişim, bilimsel gelişme: sabit bir nokta kavramı çevresinde klasik geometri kuruluyor, katılar fiziğiyse pürüzsüz ve sınırlı kesinlikle çizilmiş bir dünyayı tanımlıyordu ki bu tanımlamanın ilkeleri heralanda görülecekti. Vaugelas'nın güzel bir dil konusunda koyduğu kurallar, Bossuet'nin tarih görüşü, Versailles sarayının her yere damgasını vurması, krallık kilisesinde gelişen müzik, bütün bunlar hayata belli bir bakış açısının belirtileridir."(Thema Larousse) Gerçekçi olan klasik sanat başka sanatla benzeşmez. Benzerlik bışsal bir benzerliktir. Toplumcu gerçekçiliğin veya doğal gerçekçiliğin veya romantik gerçeçiliğin özellikleriyle çakışmaz. Her sanat kendi düzleminde gerçekliğini kurar. Klasik sanatın gerçekliği de diğer sanatlarınki kadar kurmacadır. Daha derinliğine ancak felsefede tartışılacak olan gerçekçiliği başka türlü anladığımızı belirterek bir başka noktaya geçiyoruz. Her dönemin, çağın bir sanatı vardır. Her toplumsal evrede, her tarihsel evrede belirgin baskın bir sanat ve bu sanat da çağın sanatı olmuştur. Her çağın sanatı kendine özgü bir biçem kurmuştur. Her yetkin sanatın bir biçemi vardır. Gerçekçi kuramcıların savladığı gibi gerçekçi yöntemle yaratılmış sanatların biçemce belirlenmemişlik taşıdığı doğru değildir. Toplumcu gerçekçi sanatın yöntem olduğunu savlamak tarihe sonsuza egemen olmak demektir. Tarihi bir defada ele geçirmek, yazgısını belirlemek ve öylece kilitlemektir. Böylece tarih bir yassallığa bağlı çevrim olarak kalır. Bunun diyalektiğe uyar ne yanı vardır? Toplumcu gerçekçiliğin biçem olmayıp yöntem olduğunu savlamak bu sanatı sonsuz kılmaktır. Ne hakla?Tarih kimsenin tekeline alınamaz ve hiçbir şey sonsuzca süremez. Böylesi bir yaklaşımın kendisi doğrudan tarih dışıdır. Tarihin hiçbir süreci tek boyutlu değildir. Diyalektik mutlaklığı öneremez. Tersine hiçbir şeyin sürgüt olmayacağını, her aşamada yeni bir boyutun ortaya çıkacağını söyler. Nedense diyalektik anlayışa sahip olduğunu sananlar, söyleyenler tersini kanıtlamaya çalışıyorlar. Toplumcu gerçekçi sanatın biçem olmayıp yöntem olduğunu söylemekle iki üstünlük kurulmak isteniyor. 1. Bu sanatı soncuzca egemen kılmak. 2. Bu sanatın çok daha yaratıcı, özgür olduğunu göstermek. Her ikisi de gerçeklikte doğru değil. Her sanat belirli bir ortamın, zamanın, ilişkinin, kısacası bir boyutun ürünüdür. Doğal olarak her boyut tarihsel bir evredir ve özellikleriyle varolur ve biter. Kısa veya uzun sürer. Hiç önemli değil. Bir noktada başlar ve biter. Boyutun bittiği yerde santı da biter. Yinelenemez. Diğer yandan, kendini gerçeklikde özdeşleştiren toplumcu gerçekçiliğin biçem olmayıp yöntem olması daha üstün bir yaratıcılığa sahip olması için gerekçe olmaz. Bu da tarihe aykırı. Çünkü tarihte biçemsiz yöntem olmamıştır. Tarihte görülen şu:Biçemler, ya çok genişlemiş ve her alana yayılmış ya da dar kalmıştır. Aslında bu önemli değil. Birini diğerine üstün kılan bir ölçüt değildir bu durum. Önemli olan şey, geniş veya dar olması değil bir dünya kurmasıdır. Bir alanda veya bir yapıtta bunu kurmuş olmsı bile yeterlidir. Biçem yaratımı koşullandırır. Bu yönüyle baskı, darlık yaratır. Ancak bu zorunludur. Yöntem ne yapar? Biçem özellikerini taşımadığını düşündüğümüz yöntem de aynı şeyi yapır. Çünkü sonuçta bir yola germek zorundayız. İzleyeceğimiz bir yol kurallarla kuşullanmıştır. Örnekleyelim: Toplumcu gerçekçilik birbirinden başka yapıtlar, sanatçılar mı yaratmıştır? Ya da bunların başkalığı ne kadardır? Yoktur böyle birşey. Gorki'nin Ana romanıyla Ostrovsky'nin "Ve Çeliğe Su Verildi"si arasındaki başkalık nedir? Üstünlüğün kanıtlanması için daha neler gösterilecektir. Peki ama diğer biçemlerde bu başkalık yok mudur? Vardır. İzlenimci biçem örneğin yüzlerce birbirinden başka yapıt ve sanatçı yaratmıştır, hatta toplumcu gerçekçiliğin ne kadar zorlarsa zorlasın onun sayısının yarısı kadar bile yaratamamıştır. Yöntem denilen toplumcu gerçekçilik çok geniş olarak açımlanmamış olas da yolu çizilmiştir ve bu yolun çok daha özgür ve yaratıcı olmadığı da görülmüştür. Toplumcu gerçekçilik de bir biçemdir. Diğerleri gibi. Her biçemin taşıdığı olanaktan apayrı da değildir. Diğerlerinin olanağı neyse o da o kadardır. Tarih dışı değil. Toplumcu gerçekçiliğin biçem olmayıp yöntem olduğu savı gerçek değildir. Biçemi biçim bilgisi ve yasallığı olarak gören toplumcu gerçekçi kuramcılar toplumcu gerçekçiliği yöntem olarak almakla biçim koşullamasından kurtulduklarını mı sanıyorlar? Öyle ya, madem ki biçem yok, özgür bir yöntem var! Bakın yapıtlara, ne kadar birbirinden başkadır? Adına ister yöntem deyin, ister biçem, ne olursa olsun, yaratının belirli bir yolunu gerektirir. Bir yol tutacaksınız. Her yol, kendi biçim ve içerik bilgi ve yasallığını birlikte vareder. Yolun olanağı ne olursa olsun tarihsellikle kuşatılmıştır... Yeniden başlıyorum. Aylar sonra buradan başlıyorum. Kaldığım yerden. Geriye dönüyorum. Bazen disiplinli, düzenli, kusursuz yazmak iyi değildir. İnsan pisikolojisinin taşkınlığı, heyecan silinip yerine sağlamlığı yerleştirmek her zaman iyi sonuç veremez. Bu yüzden kaldığım yerden aynı heyacanla başlıyorum. Zaman zaman yinelemelerin olmasının nedeni de bu. Olsun. Yönteme ilişkin bir çözümleme yapılımından toplumcu gerçekçi kuramın ne olduğu anlaşılmaz. Gerçekçilik kavramından çok yöntem kavramı açıklığa kavuşturulmalıdır, ya da onu kendi açımızdan çözümlemeliyiz. Yoksa asıl canalıcı nokta bir kenara itilerek, değinilmeden bırakılırsa toplumcu gerçekçilik mutlaklığını korur. Gerçekçilik kavramı önemli ama daha çok felsefenin çözümlemesi gereken bir sorun olarak öne çıkıyor. Yöntemin, daha önce de söylediğimiz gibi en kısa tanımı, yapma yoludur. Aynı şekilde yalınlaştırdığımızda biçem de "yapma yolu" anlamına gelmektedir. Bunun ötesinde daha derin anlamları yoktur. Bu yüzden ben yöntem ile biçemin aynı şeyi tanımlayan kavram olduklarını savlıyorum. Bunun açımlaması olarak da, biçem, yöntemin sanattaki karşılığı olacağını, her kategori içinde yöntemin değişime uğradığını, her kategori içinde yöntemin değişime uğradığnı ve yeni bir kavrama dönüştüğünü söylüyorum. Kagan, yöntemi tanımlarken işte bu noktayı dışlatıyor. Daha doğrusu kavramı, işlev gördüğü kategori içindeki yerinden soyutlayarak değerlendiriyor. Felsefi bir tartışmanın yeri burası değil elbet. Benim işim de değil. Ancak yönteme ilişkin söylenen şeyler bana çok genelgeçer ve cilalanmış geliyor. Böylesi bir yaklaşımı tek tek ele alıp çürütmek ancak bir felsefecinin uğraşı olabilir. Ben tersi yönden devinerek çürütmeye çalışıyorum, sanırım bu pratik bir çözümdür de. "üslup, belli bir içeriğin buyruğu altında olmakla birlikte, başlı başına, biçimin bir niteliği, biçimin yapısının bir yasası'dır."(Estetik ve Sanat Dersleri, Kagan, sf 661) İşte bu saptama Kagan'ın söyleyebileceği son ve en kapsamlı, özlü olandır. Kagan'ın en güçlü anlatımla sunduğu, en açık, en yalın anlatımla sunduğu bu saptama bizim de eleştirimizin temelini oluşturuyor. "Sanatta üslup özle biçim arasında aracılık yapar. Sanatçının sözkonusu birliğin araştırılmasında kullanacağı bir yöntem ve disiplindir. Üslup biçimle ilgili bir nitelik değil, bir çalışma tarzıdır." (John Berger, Sanat ve Devrim, sf.97) Berger'den yaptığımız bu alıntı Kagan'a karşı en keskin karşı çıkıştır. İki kesinleme taşıyor içinde. Birincisi, Berger, Kagan gibi biçemi biçim yapısı olarak görmüyor, öz-biçim aracısı olarak niteliyor. İkincisi, biçemi bir yöntem, bir disiplin olarak görüyor. Biçem biçimin niteliği değildir diyor. Niçin? Çünkü, biçem, sanatsal dış yapının bilgisini vermez sadece; aynı zamanda biçem, Kagan'nın yönteme yüklediği değerleri de taşır; yani, gerçeklik bilgisini, yorum, imgesel dönüştürmenin özelliklerini, "sanatsal bir bildirinin saptanmış ve iletilmiş olduğu bir gösterge sistemi kuruluşunu da taşır. Hiçbir biçem sadece biçim bilgisiyle yetinemez ve dolduramaz. Biçem, biçim bilgisinden çok daha fazlasını yüklenir; hem yaratım sürecini, hem de sanat tarihini birleştirir ve bütünlük kurar. Bütünlük kurmadan biçem oluşamaz.        Şimdi ani bir sonuca varalım.
       Biçem, yöntemden apayrı bir kavram değil, sanattaki özgün durumudur, yani yöntem sanat kategorisinde biçimle özdeşleşir. Biçem, yaratma bilgisini ve biçimini birleştirir, birlikte varolur. Toplumcu gerçekçiliği yöntem olarak nitelemek, biçemi dıştalamayı ve yöntemi mutlaklaştırmayı öngörür. Bunun da bilimsel kabul görür yanı yoktur.

İçindekilere geri dön