19. Sayı
I. Teorik Fizik,Biogenetik ve Evrim Teorisi ile Sosyal Teori ve Psikiyatri dallarında edinilecek Bilginin Genel Teorisi (Prodeterministik Bilgi Teorisi) bütün bu dallara uygulanabilen ORTAK BİR KAVRAMSAL ÇERÇEVE'den yola çıkmaktadır! Ortak Çerçevenin gerekçesi ise doğal olarak, söz konusu dalların herhangi birinde elde edilecek bilgiyi GÜVENİLİR kılmaktır. Bir başka deyişle, bu çerçevenin amacı söz konusu dallardaki - bilgi kaynaklarının yaydıkları bilgi - sinyallerinin GÜVENİLİRLİK (Aksamazlık, Yaşar-Kalıcılık, Aynen (kendine veya birbirlerine özdeş olarak)- Yeniden Üreme Olasılığı, yani sinyallerin kendi kalitesini koruma olasılığı) denen Ölçüsünü saptamaktır. (bak Olasılıkçı Determinizm, 985,995) Bu ölçünün (Güvenilirlik'in) Yöntemi matematiksel düzeyde 1970'li yıllardan başlayarak olasılıkçı sağlam temellere oturtulmuştur (bak methodes mathematques en théorie de la Fiabilité , Gnedenko, Ssoloviev-Beliaev, 1972, Moskova, Mir Yayınevi.) Evet, ortak çerçevenin karakteristiği GÜVENİLİRLİK (reliability, Zuverlassigkeit, Fiabilité) yöntemidir. I. 1.1) Bu yöntemsel karakteristiği Teorik Fizik alanında nasıl uyguladık? Elemanter tanecik rolündeki dalga -maddelerin (örneğin elektronların) tek- delikli bir diyaframıın deliğinden doğrusalbir ışığın bombardımanı şeklinde geçtikten sonra, arkadaki plak üzerinde dairesel görüntüler bırkması olayında uyguladık (bak. Prodeterministische Struktrierbarkeit der Zeit, 1996-98 Bremen Üniversitesi Zentrum Philosophische Grundlagen der Wissenschaften, ayrıca, Bilimlerde ve Sanatta Diyalektik, 1990, Olasılıkçı Determinizm 1985 ve 1995) II. 1.2) Yöntemsel Karakteristiği Biyogenetik ve Sosyal Teori alanındaki Evrim Perspektifinde nasıl uyguladık? Canlıların Diyalektiği ve Yeni Evrim Teorisi (1978) adlı yayınımızda, tüm canlıları kapsayan genel çevredeki moleküllerin biyotik-kimya-sinyallerine has Fonksiyonellik (Akmazlık, Güvenirlik, Yaşar-Kalıcılık) denen Ölçünün, "Evrim Koridoru" içinde gelişen sinüsoidal Dalgalanmasında yansıyan Biyo -ve Sosyo- Tarihsel Yörüngesiyle uyguladık. II. 1.3) Prodeterminist (yöntemsel) Karakteristiği Toplumdaki Bireyin Sosyal Teorisi'nde nasıl uyguladık? Yaşama (Üretme veya Üreme ya da Beslenme-Doyum) içgüdüsünün (sinyallerinin), bebeğin daha yaşama tutunma kavgası verirken karşısında Eksiklik (Arıza, Yoksunluk, Zarar, Kayıp) olarak algıladığı şeyi (Bak. İçimizdeki Kavga, 1992, Bilinçaltından Aklın Ruhuna Ulaşmak 1992 ve Çocukken başlar isyan 1993) bu kez toplumda insanın (toplumsal yaşam sinyallerinin) bu yoksunluğun, [bilinç-altından toplumdaki yaşama kavgasına (topluma) yansıttığı] Bedelini (Cereme, Kefaret, Kurban, Hediye biçiminde) ödeyerek TELAFİ etme isteğine rağmen (bak İçimizdeki Kavga) insanın, toplumdaki eylemlerinin (yani bilgi kaynağı olarak yaydığı toplumsal sinyallerin), ancak algılanan söz konusu Eksikliklerin (yoksunluğun) Yarattığı Risk'e (Arıza ve Yoksunluğun Şiddetine) bağlı olarak kazandığı Objektif GÜVENİLİRLİK (Yani toplumsal sinyallerin veya eylemlerin Aksatılmama, daha doğrusu Kendileriyle Özdeş-kalarak (Aynen) Yeniden-Üretilebilme Olasılığı) denilen kavramda uyguladık. Çünkü insan, dolayısıyla toplumsal bir nesne olarak yaydığı toplumsal sinyaller (eylemler), bu yoksunluklara (eksikliklere veya engellere) rağmen, ancak kendini-aynen (kendisine, yani "kendi dene canlı-süreçsel nesneye, yani yaydığı toplumsal sinyallere özdeş kalarak) yeniden üretebilme yeteneği denen olasılık ölçüsünde GÜVENİLİRLİK, Toplumsal bir Hakikilik kazanıyor. İnsanın yaydığı sinyaller, toplumda ancak bu Güvenilirlik (Hakikilik) ölçüsünde Gerçek veya Objektif Bilgi niteliğini kazanıyor ve Bireye ilişkin sosyolojik bilginin temeli olabiliyor. Yoksa birey, bilgi edinilecek bir sinyal üreteci bile sayılamaz. II. 1.4) Yöntemsel karakteristliği Biyo-Psikiyatri alanında nasıl uyguladık? Akıl-Ruh'un (Geist'ın) temeldeki iki ayrı yapılanma biçimi veya yeteneği saydığımız Ratio (mantıkçı-akıl) ve Intellekt (anlamcı-akıl) ten biri olan Ratio'nun Oluşması (Genezis'i) düzeyinde uyguladık (karşılaştır: Bilinç-altından Aklın Ruhu'na Ulaşmak, 1992). Ratio'nun oluşması veya fiilileşmesi demek, biyogenetik düzeydeki yaşama-içgüdüsünün (sinyalinin) kendine Güvenilirlik (kendini Aynen -Yeniden Üretme veya Yaşar- kalıcılık) denen Olasılığı kazndırması demektir ki bu, insan yavrusunun, bilinç oluşmadan önce bilinç-altında içgüdüler (sinyaller) yoluyla Kayıp (Zarar, yoksun kaldığı şey veya Arıza) olarak algıladığı veya duyduğu şeyi yine içgüdü yoluyla TELAFİ etme çabasından önce içgüdülerinden (sinyallerden) edindiği veya duyduğu bu Kayıp, Zarar veya Eksikler'e rağmen, bir yaşama (gelişme ve de tükenme) fonksiyonu olarak insanın kendini, yani sinyalini AYNEN-YENİDEN-ÜRETMEYİ, dolayısıyla yaşar-kalıcı kalmayı, kendini kendisine biyogenetik süreç içinde-olasılık ölçüsünde de olsa-ÖZDEŞ tutabilmeyi, yani kendisine objektif düzeyde Güvenirlik sağlamayı başarmasıdır. Kısacası, Ratio, bir yaşama fonksiyonu olarak insanın kendisini içgüdüler aracılığıyla kendine, yani insan (bilinç kazanabilecek bir yaşama-süreci) denen canlı Nesneye ÖZDEŞ, özgül canlı niteliği korunmuş, dolayısıyla KENDİNE GÜVENİLİR KILABİLME yeteneği (olasılığı) dır. (Bak Olasılıkçı Determinizm, 1995) Burada dikkat edelim ki, bilinç-altında insan yavrusunun kendine Kayıp veya Ulaşılamamış olarak algıladığı şey, aslında insanın doyuma ulaşma yolunda Eksiklik (Arıza) olarak karşılaştığı şeydir. [(ama, yaşamın kendi özgül düzenine sokulması için) içgüdünün, bu eksiğin bir alternatifine yönelmesi sonucunda, yaşama sürecinde telafi edilerek (yerine doyurucu bir başkası konularak) böylece yaşama sürecinden arındırılması veya damıtılması gereken eksik'tir.] O nedenle, yaşamsal düzene uydurulması, böylece yaşama-aykırı özgül düzensizliğin zararlarından korunması, dolayısıyla yaşamsal düzendeki fonksiyonel ÖZDEŞLİK'in korunmasını (yani zarara uğramadan önceki fonksiyonel özgül durumun AYNEN-Yeniden-Üretilmesini) böylece yaşamdaki fonksiyonel KALİTE'nin korunmasını sağlamak, ama doyum sürecinde içgüdüsel sinyaller aracılığıyla karşılaşılan bu özgül eksiklere ve yokluklara rağmen, dolayısıyla ancak bir Olasılık ölçüsünde sağlayabilmek RATİO denen yeteneğin özelliğidir. Daha doğrusu bu özellik, Ratio'yu bilinç-altından oluşturan biyolojik kökendir. II. 2)- Prodeterministik Yöntemsel karakteristiği Toplum kategorisi alanında nasıl uyguladık? Bu karakteristiği, toplumun kendine Güvenilirlik Kazandırma Eğilimi, yani toplumsal Rasyonellik nasıl oluşuyor, sorununda uyguladık. Bu oluşuma, toplumda oluşan veya (bireyin biyolojik düzeyindeki içgüdüsel sinyaller yoluyla elbette değil, ama onlara paralel olarak) ideoloji yoluyla oluşturulan sinyallerin "toplumun kendisine "GÜVENİLİRLİK KAZANDIRMASI anlamına gelir (karşılaştır T. Adorno,Toplum üzerine eleştiri-yazılar, 1990,Y. Ö. Sonsöz) Bu kazandırma, artık içgüdüsel değil, ama ideolojik sinyaller sonucunda veya yoluyla algılanan ve saptanan, toplumsal yaşama-düzenine aykırı ya da olumsuz özgül eksik, yetersizlik ya da düzensizliklere rağmen, toplumsal yaşama düzeninin fonksiyonel özdeşliğini korumak, sürdürmek, dolayısıyla toplumsal yaşamı yaşar-kalıcı kılmak anlamına geliyor. Çünkü toplumsal gerçekler, bilindiği üzere, ancak sinyaller yoluyla doğal olarak ortaya çıkan çatışma veya engellemelerin (Risk'lerin) Şiddetine bağlı olarak, yani ancak TOPLUMSAL SİNYALLERİN GÜVENİLİRLİ/İ ölçüsünde beliriyor. Toplumsal Güvenilirlik denen bu olasılık veya yetenek , yukarıda bireysel biyo-psikyatri alanında RATIO denilen yeteneğe paralel olarak , aslında TOPLUMSAL RATIO adıyla anılmaktadır. Toplumsal Ratio , yani bu toplumsal yetenektir ki topluma ilişkin Sosyolojik Bilgi'nin temelidir. Görülüyor ki, Ratio'nun bir yetenek olarak, daha ister bireysel(biyolojik ve bilinçaltı) ister sosyal doğasında, "yaşamsal yapıyı aynen-yeniden-üretme" eğilimi; başka bir deyişle insanın kendine biyolojik, sonra da psikyatrik düzeyde, toplumun ise sosyal düzeyde kendine GÜVENİLİRLİK(Yaşar-Kalıcı=Survivality) KAZANDIRMA E/İLİMİ var. III. 1)-Canlıların Diyalektiği'nin (1978) Önsöz'ünde açıkladığımız üzere, Ekonomik sinyallerden (üretim, bölüşüm, dağıtım, tüketim eylemlerinden) elde edilecek gerçek bilgilerin nasıl oluştuğuna yine GÜVENİLİRLİK YÖNTEMİ karar veriyordu. Çünkü bugüne kadar ki klasikleşmiş ekonomi-Marksist yöntemin cebirsel yaklaşımları da dahil-yalnız belirli bir tarihsel döneme özgü üretim sinyalleriyle(eylemleriyle) üretilen MUTLAK, yani salt ekonomi-içi değerlerden yola çıkıyor. Oysa bu sinyal, dolayısıyla değerlerin aynı (ekonomik) tarihsel döneme büründüğü GERÇEK (sosyal, siyasal ve ekonomik bütün sinyallere bağlı) büyüklükleri veya bu gerçek büyüklük ve değerlere dayalı BİLGİ , ancak şöyle,yani aynı dönemde ekonominin sinyallerinde karşılaşılan sosyal-siyasal-ekonomik-ARIZA'ların (yani olumsuz bütün sinyallerin) ŞİDDET'ine bağlı olarak, dolayısıyla bir OLASILIK ölçüsünde oluşabilir. Öyle ya, ekonominin amacı, Canlı'nın yaşamında olduğu gibi biyolojik karakterde değil, ama bu kez sosyal, siyasal ve ekonomik kategorilerdeki yaşamın fonksiyonel ÖZOEŞLİ/İ'ni kısaca toplum denen canlı organizmanın kendine özgü (yani sosyal-ve siyasal-ekonomik) temel yaşama kategorisindeki (bir canlı gibi gelişerek ve de tükenerek) yaşama fonksiyonunun, yine bir canlı olarak yaydığı her sosyal veya siyasal ya da ekonomik sinyalin kendi kendisiyle özdeşliğini sağlamak, bu yaşama fonksiyonunu, dolayısıyla sinyallerini AYNEN (kendisine özdeş kalarak) YENİDEN-ÜRETMEKTİR. Ama bu yeniden-üretim süreci, toplumun yaşama kategorisinde ortaya çıkan sosyal-ve siyasal ekonomik arızalar nedeniyle bu arızaların şiddetine bağımlı oluyor. Toplumun yaşama fonksiyonu ve süreci de işte bu Şiddet-Bağımlılığı ile ifade olunabilir objektif bir AKSAMAZLIK (kendini aynen-yeniden üretebilme olasılığı Yaşar-Kalıcılık, kısacası Güvenilirlik) kazanıyor ki toplumdaki ekonomik HAKİKAT'ın bilgisi ancak bu yolla sağlanabiliyor. Salt-ekonomik kökenli Arızalara, salt-ekonominin dışındaki (yani sosyal-ve siyasal- kökenli) arızaları, dolayısıyla bu Arızaların Şiddeti'ni de katarsak, özetle belli bir dönemde, toplumsal tarihin bir laboratuvarını kurarak sosyal ve siyasal ekonomiyi gözlem altında tutarsak, toplum denen canlı sosyal organizmanın, bu arızaların şiddetiyle belirli olan objektif GÜVENİLİRLİK'ini saptamış olacağız. Söz konusu gözlem süresi elbette ki uzun soluklu, dolayısıyla titiz ve- astrofizikte olduğu gibi- sabırlı çalışmaları gerektiriyor. Ama toplumu, ideolojilerden veya doğa-bilimsel bir nesne gibi, sosyal psikolojiden bağımsız olarak yönlendirmenin ilk kuralları da buradan geçiyor. III. 2)-Prodeterminist Teorinin Genel Karakteristiği olan GÜVENİLİRLİK'ten söz ederken, burada güvenilirliği söz konusu olan Şey'in (1)bir NESNE, ama genelde kabul edileceği üzre bilgi-veren sinyaller üretici bir nesne ve (2) klasik anlamda bilgi kaynağı, daha modern anlamda bilgi üreteci, ama bilginin yeniden-üreteçi veya sürekli bilgi üreteçi olduğunu, (3)üstelik bu yeniden-üreteçin (yeniden-üretim-mekanizmasının), ister cansız (fiziksel) doğanın (bak yukarıda II. 1), ister canlı (biyolojik veya toplumsal) doğanın bir nesnesi (örneğin insanın Cortex'i veya toplum) olsun. Kendini [yani yapı denen bileşenini ve ürün (sinyal) denen bileşenlerini]AYNEN (yani yapısıyla ve ürünleriyle özdeş kalarak) YENİDEN-ÜRETME YETENE/İ (olasılığı) olan bir mekanizma olduğunu unutmayalım! [(Burada ENTROPİ (yani bir yeniden-üreteçin "kendini aynen-yeniden üretememe olasılığı")için Bak: Olasılıkçı Determinizm (1995), son bölüm)] III. 2)- Evet, bir nesnenin iki bileşeni var: yapı ve onun ürettiği ürünler (sinyaller). Yapı denen bileşen kendini her yeniden üretişinde, kendisinin ürün denen bileşenlerinin yerini tutuyor, işlevini yükleniyor. Bir başka deyişle, yapı, bu ürünlerin her yeniden üretiyişiyle birlikte yenilenerek kendini oluşturuyor. Kısacası nesnenin yapısı, her yeniden- üretiminde (üretilişinde)ürettiği ürünlerle sürekli rol değiştiriyor; şöyle ki, üreten mekanizması (yapı) yerini ürettiği ürünlere (sinyallere)bırakıyor, yani sürekli olarak kendine, kendi denen yapıya dönüşüyor. IV)- GÜVENİLİRLİK denen Aksamama (Ausfalls-freiheit)veya Kendini-Aynen-Yeniden-Üretme (İdentische Selbst-Reproduktion) ya da Yaşar kalma (Survivality) Olasılığının, yani (sinyal yayan bir nesnenin) aslının-Niteliğini Aslına Özdeş kalarak İletme veya Koruma Olasılığı'nın yola çıktığı ana-değişkenin ARIZA (Risk) ŞİDDETİ olduğu 1970'lerden beri biliniyor. Ne demektir bu Şiddet? Bu, elbetteki ölçülebilen bir büyüklük olacaktır, yani şu anlama gelecektir: Ele alınan Yeniden-Üreteçte veya yeniden üretim mekanizmasında ortaya çıkan ARIZALARIN (saptanan çalışma ilkesine aykırılık olumsuzluk, eksiklik, yoksunluk, tehdit veya engellemelerin) SAYISI'nın, verilen herhangi bir anda ARIZASIZ (ideal biçimde) çalışan elemanların (sinyallerin) sayısına oranı. İşte Aynen-Yeniden-Üretilme Olasılığı ya da Aksamazlık veya Güvenilirlik dediğimiz Ölçüçü Kriterin (yani Prodeterminist Teorinin Karakteristiğinin) bağımlı olduğu objektif şiddet (yani Arızanın Şiddeti) böyle bir orandır. Kısacası, sistemde ideal (arızasız) olarak iş gören elemanların (sinyallerin)sayısını, şiddeti kıyaslıyacak bir payda (taban sayısı)olarak kabul eden bir oran.