20. Sayı
Kapıyı sıcacık gözleriyle, gülümseyen bir genç kadın açtı. Bu bir insanda hissetmek istediğim en önemli özelliklerden birisi. Bir sanatçı için de bu, "olmazsa olmaz" kuraldır. Çünkü sanatçı eserini yaratırken, düşüncelerinin yanı sıra, sevgisinden de katar içine. Bu, kendisiyle eseri arasında bir ilişki doğurur. Bu bağ, tıpkı bir çocuğa olan bağlılık gibidir.
Eserinin beğenilmesi sanatçıya gurur verirken, ondan ayrılmak da acı verir. Ani Setyan'da, seramik satranç takımından söz ederken, bunu bir kez daha hissettim. Henüz onlardan ayrılmaya hazır olmadığını söyledi. Hazır olduğu zaman ilk alıcısı ben olacağım. Gördüğüm en güzel satranç takımı! Ve tabii ki bunun öncesi de var. Ta en başa dönüyoruz.
Ani Setyan'ın sanata yolculuğu 1983 yılında Eseyan Ermeni Lisesinden mezun olduktan sonra başlar. 84-86 yılları arasında, İstasyon Sanat Evinde, Sabri Berkel'den resim dersleri alır. Ardından Hamparsum Demirci'yle çalışmalarına devam eder. Nihayet 1989 yılında, Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Seramik Bölümüne girer. 1990 yılında, Resim ve Heykel müzesinde Edwin Wiegel ile suluboya çalışmalarına başlar. Aynı yıl Avanos'a giderek, ilkel çömlekçiliğin gelişimini inceler. Toprağın çıkartılmasından, ayaklı tornada şekil kazanmasına ve fırınlanmasına kadar olan aşamaları inceler. Elektirikli fırın yerine, yöreye doğal şeklini veren tüflü taşlardan yapılmış, odunla yanan ilkel fırınlarda üretim yapar. Sonuçların daha rastlantısal olduğu bu çalışmalarından yola çıkarak, ilerideki çalışmalarında spontane çıkışları, bilerek eserlerinde kullanır.
1993'te şahsi atöylesini kuran sanatçı, aynı yıl İzmir'de Ege Kültür Vakfının düzenlediği "Seramik Duvar Tabağı" yarışmasına katılır. Tarişbank özel ödülünü alır. Bir yıl sanra ise Ege Ferro ve Mimar Sinan Üniversitesi Karo Tasarım yarışmasından üçüncülük elde eder.
1994'de İzmir'de Artemis Sanat Galerisinde bir karma sergiye katılır. Yine aynı yıl, M.S.Ü. Resim ve Heykel Müzesi "Öneriler 1" sergisinde yer alır. 1995'de ise İstanbul'da "70'den Günümüze" konulu seramik sergisine katılır.
Bir yıl sonra, Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği "Habitat 1" kapsamında "Öteki" konulu, çağdaş sergiye katılır. İlginç çalışmasında sanatçı, "Öteki"ni sorgular. Kimdir öteki?.. Ailelerden ve stüdyolardan topladığı eski portrelerin yer aldığı fotoğrafları yan yana getirir. Mümkün olduğunca her kesimden, her kökenden insana yer vemeye çalışmıştır. Her bir fotoğrafa da bir kimlik numarası verir. Onlar bizim için "öteki''dir. Sergiyi izlerken, aniden tavandan bir ışıkla, bir kimlik numarası sizin üzerinize düşüverir. Birden, bir başkasına göre "öteki" oluverirsiniz. İnsanların kategorilere ayrılmasına, sınıflandırılmasına bir karşı duruştur bu...
Konuşmayı bugüne getiriyorum. Bugün Türkiye'de seramik sanatı ne durumda diye sorduğumda, imkânların sınırlı olmasına rağmen hiç de kötü durumda olmadığımızı vurguluyor. Yalnız, eserlerin sergilenmesi için yeterli mekânların olmamasından dertli.
Ne yazık ki günümüzde her şey pazarlanarak halka ulaşıyor. Bir sanat eserinin ya da bir sanatçının iyi reklâmı yapılırsa, eserlerin satışı da kolaylaşıyor. Bu da bol para demektir. Galericiler de olayın sadece pazarlama ve gelir kısımlarıyla ilgilendiklerinde, ortaya büyük bir sorun çıkıyor. Bir gün bir galeri sahibi, Ani Setyan'dan, galerisindeki nişlere uygun eserler yapıp yapamayacağını sormuş. Ne yazık ki, sanat eserlerine uygun galeriler aramamız gerekirken, satışının kolay yapılmasını hesap eden aracılar, işin sadece ticari yönüyle ilgilenmektedirler. Bu konuda resim sanatı, seramik sanatına göre avantajlı durumda. Bunda da resmin daha çok ilgi gördüğü, resim koleksiyoncularının arttığı, dolayısıyla iyi bir yatırım olduğu göz önüne alınırsa, bu avantajı daha rahat anlayabiliriz.
Bu yıl ise sanatçı "Plastik Sanatlarda Rastlantının Kullanılması" başlığıyla, plastik sanatları inceleyen tezini verdi. ?imdilerde ise yeni sergilere hazırlanıyor. Kolay gelsin Ani...