20. Sayı
Yüz yılı aşan 'Batılılaşma' hareketlerinin edebiyatımıza yansımasını inceleyenler en çok Fransız etkisinden söz ederler. Özellikle yabancı dil bilen kimi sanatçılarda 'dize/imge aşırmalara' kadar varabilmiş. Bu konuda, E. Alkan'ın "?iir Sanatı" adlı kitabında verilmiş bir çok örnek vardır. Üstelik yazar (kimi örnekleri abartılı bulsam da), etkilenme ile köylü kurnazlığını birbirinden ayırmakta, genellikle tutarlı bir yaklaşım sergilemektedir. Yoksa, ayakları kendi toprağına basmak kaydıyla, dünyanın dört bir yanında üretilmiş ve üretilmekte olan sanatsal değerlerle etkileşime girmeyi gerekli ve doğal görüyorum. ?u, 'Fransız' etkisine biraz daha yakından bakarsak, 'etkilenen' sanatçıların hemen hepsinin Baudelaire/Verlaine/Rimbaud/Mallarme gibi isimler çevresinde döndüklerini görüyoruz. Sanat tarihi açısından değerleri bir yana, hepsi de bireycidir. Sembolizm, tarihsel gelişmenin romantik gerçeklikten toplumsal gerçekliğe yürüdüğü bir çağda, "Avrupa tinselciliğinin, gizemciliğinin, metafiziğinin son halkalarını oluşturur"1. Verlaine ve Rimbaud'un 1871 Paris Kömünü'nden etkilendikleri ileri sürülmüşse de bunun "geçici bir heyecandan, coşkudan öteye gitmediği."2, Verlaine'nin yaşamının"çelişkiler ve dengesizlikler içinde geçtiği"3 yazılıdır. Baudelair 'sanat sanat içindir' görüşüne önderlik eder vb. "?iir Sanatı"nda Alkan, 'etkilenme ve aşamalar'la ilgili çeşitli örnekler verdikten sonra insanı derinden yaralayan şu satırları ekliyor:
"(...)Cemal Süreya biraz daha anlatımda alçakgönüllü davranmış görünerek: 'Ayı Hugo'dan zararsız Mallarme'ye/Kaçık Artaud'ya kadar/Bir şeyler okudum biraz' diyor. Büyük Hugo'nun ayı olarak algılanması bile, özünde bazı şairlerimizin, öykündükleri Fransız şairlerini ya da sınırlı sayıda şiir okuduklarını gösteriyor. Ve okuduklarını da doğrusu iyi değerlendirmişler."4
(Yetenekli bir şairden de gelse) Victor Hugo'ya yapılan bu hareket, bu küçükburjuva şımarıklığı, hoşgörülmezdi elbet... İki yıldır kitap fuarında V.Hugo şiirlerini bulamıyorum.
Sanırım bir kitap bütünlüğünde yok. Neden? Sembolistleri baştacı eden kimi dilbilir sanatçıların, Hugo'dan on yıllarca uzak durmaları nasıl açıklanabilir? Olasıdır ki sınıfsal konumlanmalarına uygun yönelimde bulundular... Çünkü V.Hugo, ilkgençliğinde, kırbaçlanan bir hizmetçiden derinden etkilenebilen kralcıyken, romantizmden romantik gerçekçiliğe, cumhuriyetçilikten komün sempatizanlığına, sürgünlüğe uzanan sürekli bir gelişim çizgisidir. O bir ilerleme insanıdır. Yurtseverdir, ilericidir, namuslu bir aydındır. Fransız edebiyatında toplumcu gerçekliği hazırlayan büyük bir sanatçıdır. Aragon'un az sonra sözünü edeceği "Victor Hugo'yu Okudunuz Mu?"adlı derlemenin (hiç değilse onun) Türkçe'ye çevrilmesini öneriyorum...
Aragon anlatıyor5:
"Hugo'dan yaptığım, en geniş halkoyuna seslenen derlemeye, "Vıctor Hugo'yu Okudunuz Mu?"adını, bazılarını uyarmak için özellikle verdim. "(...)"Action Française çevrelerinin, sembolist dergi çevrelerinin, Leon Daudet ve Anre Gide'lerin bu Hugo düşmanlığı moda halini almış tepeden tırnağa bütün bir cumhuriyeti de sarmıştı. Bir cumhuriyet ki onun en büyük şairlerinden biridir Hugo. Doğumunun yüzüncü yıldönümü olan 1902'de VICTOR HUGO ALANI'na, Nazi'lerin 1941 'de kaldıracağı, Barrias'in yaptığı şu Hugo yontusu dikilmişti. Ölümünün ellinci yıldönümü 1935'te ise, 1902'de yapılanlar da yapılmıyordu. Sanki Fransız'ların uzun yıllardan beri hazırlığını Naziler hazırlamamıştı. Bronzun alandan kaldırılmasına bayram edenler oldu. Ve herşey de sanat zevki adına yapılıyordu. (...)Evet, eğer gençlik Hugo'yu unuttuysa, bu kendiliğinden olmadı. Alman işgali sırasında hainlerin aldattığı gençlerin eline, karanlıkta el yordamıyla ışık arayan silahsız yurttaşların eline Hugo'nun kitaplarını veren bizler bunun tanıklarıyız.
1940 ile 1944 yılları arasında, ozanın Cezalar'ını (Chatiments) okuyanların o büyük coşkusu ve tutkusu görülmeye değerdi. (...)Fransa hala sanatçı geçinen edebiyatçılarıyla, söz ebeleriyle övünüyor! Hugo'yu okumamış olmayı, okumak istememeyi, okumak zorunda olmamayı marifet sanıyor(...)Henüz delikanlıyken, 13Kasım 1821'de nişanlısına yazdığı mektupta şunları söylüyordu:
İki sözcükle, Adele, şiir erdeminin dilidir..."
"Evet, amacım bir özet sunmak, Amerikan reçetesine göre hazırlanmış olup, hap halinde bir Hugo sunmak değildi. Amacım okurun eline bir Hugo'nun bütün yapıtını açabilecek bir anahtar vermek, onda bütün bir Hugo zevkini uyandırmak, fikir ve anlatımın bu büyük labiretinde okura klavuzluk etmekti. (...)Bütün yaşamı bütün tarihsel deneyimi boyunca Hugo, en büyük şiirsel görevini gerçeği öğretme görevinin bilincinde oldu."
(...)?iir alanına gelince, benim gerçekçi şiir dediğim, amacını asla yanıtında bulmaz, onun varlık nedeni eğitimdir, insanı geleceğe hazırlayacak şeklide değiştirmektir. O, gerçekten kalkarak, durumlar değil de, kişilikler sözkonusuysa eğer, gerçeği bile değiştiren, kahramanlar dediğimiz tipik imgeleri yaratır. Gerçekçi şiir dediğim, abur cubur şeyler söyleyen, kaçak ve uyutucu şiirin tersine, fikirler ve kahramanlıklar şiiridir. Monarşist genç Hugo'nun (...)belirttiği gibi şiir, fikirlerdir, fikirlerse ruhtan gelir ;o soylu yazıları olduğu gibi, soylu erdemleri, soylu duyguları esinleyen ruhun şiiridir. Ancak burada (...) aydınlığa kavuşturulması gereken tek şey ruh kavramıdır. Hugo, sözünü ettiği bu düşüncelere, bu düşüncelerin özelliğine ve üretimine inanıyordu.
Bana göre ise fikirler tek bir insanın değil insan topluluğunun olgusudur. Gerçekliğe kan veren fikirler konusunda, ruhun yerini sınıf kavramının alması gerekir. (...) Aynı sınıf, yükselen bir çizgideyse soylu duygular, düşen bir çizgideyse soysuz duygular esinler. Balzac'ı da burjuvazi yarattı, Mauriac' da; ama bu iki insandan birincisi büyük, ikincisi düşkündür; birincisi soylu, ikincisi alçaktır. Ve bu durum iki adamın tarih içinde, aynı sınıfın iki aşamasında yaşamasından kaynaklanıyor."
"V. Hugo'ya o eşsiz büyüklüğünü kazandıran yanı, bütün o (...) fikirsiz şiir soytarılarının atıp tuttuğu yanıdır; sürekli bir değişim içinde olmasıdır ve ondaki bu değişim, çıkar kavgasından değil, tarihin değişiminden, tarihin ve onu yaratan halkın sesine uymasından kaynaklanır. Horlanması, zulme uğraması, ülkeyi terk edip sürgünde yaşamak zorunda kalması bu yüzdendir. Hugo adını duyunca, Rıchelıeu Salonu'nun kibarları elbette pis pis sırıtacaklardı. Figaro'cular ve diğer 'çevre'lerin adamları elbette dişlerini gıcırdatacaklardı. Ama öte yandan Hugo'ya halkların sevgisini, kalıcı zaferi, sınır tanımayan bir ışık ve büyüklüğü kazandıran da budur, onun sürekli bir değişim içinde olmasıdır."
(...) "Bu değişim sürekli gerçekle bir hesaplaşmadır, yani gerçeğin muhasebesidir; hergün olaylardan, deneyimden, tarihten alınan derstir."
"Viyakladıysam bir zaman krallık şarkılarını
Sürdürecek değilim ya hep aynı aptallığı"
"Ve bu dizeleri, az ötede şu dizeler izler:
"Dünkü koca döneğin adı yarın Marguis'tir
Mayıs terk eder kışı, değiştirir kendini;
Kelebek dediğin ne ? bir tür kurdun gezgini"
Bu alıntılar, 1952' de Aragon'un verdiği bir konferanstan6...
Aslında altını çizdiğim başka önemli satırlarda var ama bu uzunca yazıyı alıntıları yaptığım kitaptan E. Alkan'ın Türkçesiyle tamamen okumanızı öneririm. Çünkü benim amacımda Amerikanvari hap bilgi sunmak değil. Yanlız şu kadarını söyleyebiliriz ki V. Hugo'nun yapıtlarının ikinci dönemi 1830 temmuzundaki Paris Ayaklanmasından sonra başlar. "?iirindeki gerçekliği Chatiments (Cezalar)'dan önceki çalışmaları hazırlar ve söylenecek şey sonunda utkuyu kazanıp hiçbir dalgalanmaya, hiçbir değişik yoruma yer bırakmaksızın, Cezalar'da artık bizzat anlatım amacı olur."7...
Üstelik bu, içerikte olduğu kadar biçimde de devrimci bir dönüşümdür. Aragon, çeşitli örnekler verirken şunu eklemeden de geçemez:
"?aşılacak olan şu ki, Hugo'nun aşama aşama gerçekleştirdiği dize, Fransız dizesi hala aşılamadı. ?iirlerindeki gizemin inceliğini, sözcükler cümbüşünü ya da imgeyi örnek göstererek, Hugo olmasaydı Verlaine ve Verlaine'nın Çapkın Törenler'i (...) olmazdı diyerek, şiirimizin en büyük ustasına keyif bağışladıklarını sananlar; Nerval, Gautıer, Baudelarie ve Rimbaud şiirinde Hugo şiirinin gizem inceliği ve sözcük cümbüşünün imge gücünün izlerini bulanlar; öte yandan alay edercesine, F. Coppee'nin dizelerindeki yavanlığı onun Hugo'yu öykünmesine bağlarlar. (...)
Dizede gerçekçi yalınlık, gerçekçi sadelik, şiirde en gizemli ve ulaşılması en güç olan şeydir.
"Yaşasın Cumhuriyet diye bağırmadı ki bu çocuk..." dizesini böyle yalın bir biçimde kurabilmek için büyük bir ustalık, eşsiz bir beceri ve yetenek ve dizenin sonsuz olasılıklarını tanımak gerek."8
***
Bir başka kitapta, bir başka usta şair, P. Eluard, okunması gerekli pek çok şeyle birlikte, şu ilginç noktaya değiniyor:
"V. Hugo'nun düşüncesi, dili ve şiiri zorlu karşıtlıklardan oluşmuştur. Gölge ve ışık, iyi ve kötü, yaşam ve ölüm durmadan yansırlar, karşıtlanırlar, savaşırlar. Ozan, bunların tinsel ve lirik eksenidir. (...)
Les Contemplatıons'da iki yüz beş gölge ve ışık karşı savı, yüz on altı iyi ve kötü karşı savı, seksen üç doğum ve ölüm karşı savı var. Bu yöntemi en iyi şu iki dize özetler:
Bir aydınlık dünya görür karanlıklarda kör
Kapanır gövdenin gözü ama açılır gözü ruhun."9
Bunları okuyunca insan sormadan edemiyor: ?air V. Hugo'nun yapıtları, en azından 50 yıldır neden Türkçe'den esirgendi? Üstelik edebiyatımızda " Fransız Etkisi" bunca "yoğun" yaşanırken?... Galiba Emperyalist Fransız burjuvazisi gibi, bizim edebiyat "duayenleri''nin gözü de artık "Ne yiğitlik görmek istiyor ne de ideal."10
Hele halkla bütünleşen, tarihsel gelişme ve onu yaratan halklara koşut olarak gelişen sanata hiç tahammülleri yok. Suların alçalması ile bayram eden bu bataklık güllerinin sefası uzun sürmeyecek.
Daha bin revizyonist blok yıkılsa umudu engellenemeyecek ezilenlerin.
(...)
İki kurşun gelmişti çocuğun başına
Temiz, küçük, gürültüsüz, dürüst bir oda
Bir resim, kutsanmış bir demet dal üstünde
Köşede gözü yaşlı ağlayan bir nine.
Soyuyorduk sessizce çocuğu. Ki solgun
Ağzı açılıyordu...
(...)
Solgun
Ağzı açılıyordu ve boğuyorda ölüm
Yaban bakışlarını, sarkan kolları
Bir şeyin üstüne dayanmak ister gibiydi sanki
Cebinde duruyordu şimşir topacı hala
Parmak soksan girerdi alnındaki / oyuğa
Dutun kanayışını gördün mü çitlerde?
(...)
Sokaktan geçiyordu ateş ettiler ona
Bayım, iyiydi, tatlıydı İsa kadar o da
Yaşlıyım, önce benim ölmem olağan değil mi
Çocuğumun yerine beni öldürseydi ya...
(...)"11
VİCTOR HUGO
NOTLAR
(1), (2), (3), (4) ; ?İİRSANATI, E. Alkan, Yön Yayınları. 1. Basım 1995
(5), (6), (7), (8), (10): GERÇEKLİ/İN BOYUTLARI- Luıs Aragon- Çev. E. Alkan- Toplumsal Dönüşüm Yay.
(9): OZAN VE GÖLGESİ- Paul Eluard - Çev. ÖZDEMİR İNCE-Adam Yayınları 1. basım, 1984
(11) GERÇEKLİ/İN BOYUTLARI; "V. HUGO'YU OKUDUNUZ MU ? adlı yazıdan parça parça çevrilen, Aragon'un gerçekçi şiire örnek gösterdiği şiir... SÜLEYMAN DUVVER