!ktphane.gif (4763 bytes)

20. Sayı

Walter Benjamin Üzerine Değinmeler

Umut Gürocak

       Walter Benjamin'in fotoğraflarına baktığımda düşünen insanın anlık yansımasını buluyorum.Ben bu fotoğraflarda bir kaygı, tavır alış ve zorluklarla geçmiş bir yaşantının izlerini görüyorum. Bu yaşamda "entellektüellere" özgü yaşamın dışında bir yaşama karşı duruştan ziyade, toplumun içinde, onu sürekli çözümleme halinde, organik aydının tanımına uyan (toplumsal yaşama etkin bir biçimde katılan yaşanan geçmişle bugün arasında bağlantı kuran halka bilinç götüren değil onların kendi hayatları üzerine düşünmesini kendi hayatlarını eleştirebilmesini sağlayan, gündelik hayatın o çok fark edilmeyen yapısında değişeni gören) bir yaşamı görüyorum. "Üretici Olarak Yazar" makalesinde, yazarın kendini algılayışının değişimi, "entellektüelin toplumun karşısındaki tutumunun ne olacağı" sorusuna cevap değil "entellektüelin toplumun içerisindeki yeri " nedir sorusuna verilecek cevapla ulaşılacağını belirtir.
       Benjamin "Tek Yönlü Yolda" iki paylaşım savaşı arasındaki Almanya'da insanların nasıl olup da kendi yaşamları üzerinde özbilinçsiz olduğunu şöyle özetliyordu: "(...) yaklaşan ama henüz görünmeyen tehlikenin karşısında hayvanların o bilinmez güdüleri bir kaçış yolunu keşfedebilirken ,her bir bireyin kendi sefil refahıyla meşgul olduğu bu toplum hayvani bir duyarsızlıkla ama hayvanların duyu ötesi sezgilerinden de yoksun olarak en ayan beyan tehlikeler karşısında bile 'kör bir kitle' halinde yeniliyor ; tayin edeci güçlerin karşısında bireysel hedeflerin çeşitliliği önemsizleşiyor." Evet bir organik aydın olarak Benjamin, İmparatorluk Almanyası'nda daha 1928 yılında Almanya'nın Faşizme doğru koşuşunu özetliyordu. Benjamin bu 'kör kitlenin' gözüydü. Onun görüşleri, metanın mantığının toplumu sarmaya başladığı Almanya'da, insan ilişkilerinin nasıl da kaybolduğuna yönelik ağıttı; organik bir toplumun inorganiğin tahakkümü altına alınışını gözlemleyiş. Marx 'ın dediği gibi "Tıpkı bir dinde insanların kendi beyinlerinin ürünü olan şeylerin yönetimine girmesi gibi kapitalist üretimde de insanoğlunun kendi elinden çıkma ürünler tarafından yönetilir." Benjamin, faşizmi ne "sapık ideolojilerde" ne de bu ideolojilerin etkisindeki Alman halkında aradı; faşizmi bizzat Alman toplumunun kendi gündelik yaşamı içerisinde barındırdığını, bu kör yaşam tarzının faşizmi beslediğini söyledi. Ama tabii ilk olarak bu yaşam tarzına tepkisi; yaşamının ilk döneminde tinin kurtuluşu, ahlakın çöküşüne karşı tavır alıştan proleteryanın siyasal mücadelesine desteğe yani ahlaktan politikaya doğru yöneldi. Benjamin, faşizmi, modern çağa ayak uydurma yeteneğiyle, hem bir tepki hem de modernizmin ürünü olarak yorumladı. Faşizmin, sinemayı, sanatı nasıl "işlevsel dönüştürdüğü", sinemanın faşizmin retoriğinin aracı olduğunu, komik bir şekilde kendine yabancılaşmış insanların kendi yabancılaşmalarının sanata dökülüşünden estetik haz aldığını söyler. Öte yandan Komünizm, "sanatı politize ederek faşizme karşılığını verir" diyerek "Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Yapıtı" adlı makalesini bitirir. Faşizm, Alman insanın kendisiyle kurduğu ilişkiyi kitle dolayımında sağladı. Toplumun, modern hayatın insan psikolojisini baskı altına alma sürecinde faşizmin çağrılarına neden ve nasıl uyduğunu inceledi. Faşizm, üretken iktidarın tipik bir örneğidir, insanları özneleşmeye, çağrıya katılmaya ikna eder, bugünkünden farklı "yeni bir dünya"ya davet eder. İnsanları türdeş, homojen bir kitle haline sokar. Faşizm modern hayatın kalabalıklarını hazır bulur. Bu "malzemeyi", hem kendisine hem de toplama kamplarındaki yahudilere yaptığı gibi salt türdeş insan yığınları olarak görür. İçinde bireylerin tüm geçmişlerinin, deneyimlerinin yok olduğu çıplak bir kitle. Benjamin, gündelik hayatın yapıları içinde değişmekte olanı ve değişmiş olanı ince ayrıntılarıyla inceledi. Bu değişimi sokaklarda, cafelerde, fahişelerde, kalabalıklarda, modada, hikaye anlatıcısında, deneyimin (erfahrung) , yaşantıya (erlebnis) dönüşümünde gözlemledi. Tarihsel yöntemi hep kendine özgüydü; 1940 yılında yazdığı "Tarih Kavramı Üzerine" adlı makalesi kendisinin baş yapıtı sayılan "Pasajlar"ın kuramsal çerçevesini çiziyordu. "Pasajlar"da 19.yy Paris'inin tüm yaşamına projeksiyon tutuyordu. Tarihsel maddecinin görevlerinden bahsederken 19.yy Paris'inin verilerini nasıl kullandığını şöyle söylüyordu. "Geçmişin gerçek yüzü hızla kayıp gider. Geçmiş, ancak göze göründüğü o an, bir daha asla geri gelmemek üzere, bir an için parıldadığında, bir görüntü olarak yakalanabilir. "Bir bütün olarak geçmişin, geleneğin boyunduruğu altına girmesini engellenmek gerektiğinden bahsederken şu enfes lafı söylüyordu: "Her çağda yapılması gereken geleneği onu alt etmek üzere olan konformizmin elinden bir kez daha kurtarmak için çaba harcamaktır". Esasında tarih kavramı üzerine bunca düşünmesi hem 19. yy Paris'i üzerine bunca ampirik bilgiyi kullanmaktaki zorluğu (Pasajlar, binin üzerinde alıntı içeriyordu) temel de ise Alman faşizminin kaynaklarının tümüyle yanlış bir tarih kuramına dayandırdığı yönündeki kaygısıydı. Böyle bir tarihin tüm bir geçmişten bilgilenme anlayışımız üzerinde engel oluşturduğunu söylüyordu. Bu aynı zamanda sosyal demokrat tarih anlayışına duyulan nefretinde yansımasıydı; faşizmin tekelci kapitalizmde üretim araçlarının gelişmesinin doğal sonucu olduğu yönlü anlayışın yıkımıydı. İlerlemeye yönelik kendinden menkul anlayışın sorgulanması, sonu belli olmayan engellenemez, ne için ilerlediği belli olmayan tarihten kopuk soyut bir insanlık için ilerleme anlayışına kuşkuyla yaklaşıyordu. Gerçek ilerlemenin devrimci bir sıçramayla olacağını savunuyordu.Bugün ilerlemenin (kalkınma,çağdaşlaşma dahil) burjuvazinin siyasal iktidarını meşrulaştıran temel önemde bir ideolojik söylem olduğu anlaşılıyor. Benjamin bütünlüklü bir ideoloji kuramı oluşturmadı ama konu üzerinde önemli çalışmalar yaptı ve yayınladı. O, çağdaşları gibi Lukacs 'ın Tarih ve Sınıf Bilinci kitabından etkilenmişti. '?eyselleşmiş' bilinç toplumsal ilişkileri de metalar dolayımında algılıyordu. Pasajlar'da Flaneur'ün konumu (19.yy'da pasajlarda metaları seyre dalan, avare avare gezen) açıklanmasını da metaların ruhu ile hissiyat içine girme perspektifinden yorumluyor. Flaneur'ü "metaya karşı duyulan yakınlık (emphaty) öz-gözlem ya da içsel deneyim düzeyinde inorganik şeylere karşı duyulan yakınlık" olarak ortaya çıktığını belirtiyordu. Temel de yatanın "değişim değerinin kendisini yakınlık duyma"olduğunu söylüyordu. Buna örnek olarak kumarbazın karşısındakini sürdüğü para (değişim değerinin maxımum ifadesi) dolayımında algılayışını gösteriyordu. Keza pasajlarda bahsettiği Dünya fuarlarının değişim değerine duyulan yanılsamalı ihtiyacı arttırdığını, Paris sokaklarında oluşmaya başlayan vitrinlerin (metaların tüm dolayımlarından -harcanan insan emeği- yer ,üretildiği zamandan ayrılıp özel mekanlara vitrinlere koyulması)kapitalizimin altyapısının parıldamaları oluyordu. Benjamin kapitalizmin kültür hayatını, algılamamızı, insan ilişkilerinin değişimini 19.yy.özgü olarak şöyle söylüyordu: Üstyapının altyapıdakine oranla çok daha ağır tempoyla gerçekleşen köklü değişimi ,üretim koşullarının geçirdiği değişikliklere kültürün bütün alanlarında geçerlilik kazandırmaya ancak yarım yüzyıllı aşkın bir zaman içerisinde başarabildi".
       Bence yine de Benjamin toplumu kavrayışta Lukacs gibi totolojik bir ideoloji kuramı düşünmedi. Lukacs bir bütün olarak toplumun metaların fetişizmine kurban gittiğini söylerken Benjamin toplumda mutlak suretle açığa çıkarılması gereken gizil devrimci güç görüyordu. Bu güç kitlelerin kollektif belleğinde ,gündelik hayatta idrak edilmemiş olanda,arzularda, özlemlerde kendini buluyordu. Benjamin tüm ekonomik ilişkilerini ideoloji-kültür alanındaki yansımasını uyuyan birinin düşlerinin içeriğinde, aşırı dolu bir midenin, nedensel bağlantısı bakımından düşün yaratıcısı olabilmesine karşın "yansımasını değil" ama anlatımını bulmasını örnek gösteriyordu.
       Benjamin iki paylaşım savaşı arasında, iki kutup arasında gidip geldi "partili devrimcilikle-edebiyat adamı-entellektüellik arasında; kendine özgü kişiliği, pokerde aranan 4.kişi olmasıyla bir yaşam tarzı 'yaratmasıyla', yaşamını bir sanat eseri haline getirmesiyle anılacak.

Kaynaklar;
Brecht'i Anlamak, Metis yay. 1984
Pasajlar, W.Benjamin, YKY. 1995
Son Bakışta Aşk,W.Benjamin. Metis yay. 1993
Parıltılar, W.Benjamin Belge yay. 1990
Estetik ve Politika, Eleştiri yay. 1985

İçindekilere geri dön