20. Sayı
Yazılarıma, Taha Parla'nın Türkiye'deki siyasal kültürün çözümlenmesi açısından son derece önemli saptamalar içeren ancak kamuoyundan layık olduğu ilgiyi görmeyen kitaplarının tanıtımı ile devam etmeyi planlıyorum.
Öğrencisi olma şansına sahip olduğum ve tüm öğrencilik yıllarımın en keyifli ve formasyonum açısından en faydalı derslerini aldığım sevgili Taha Parla'nın kitapları geçtiğimiz yıllarda Türkçe olarak yayınlandı.(1)
Taha Parla'yı Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları başlıklı çalışmaya yönlendiren düşüncenin, Cumhuriyet Türkiye'sinin ilk otuz formatif yılı doğru anlaşılmadan, çağdaş Türk siyasal kültürünün ve yaşamının da iyi anlaşılmayacağı düşüncesi olduğunu biliyoruz.
Taha Parla, Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynaklarını adlı çalışmasının 1. cildinde, Atatürk'ün Nutuk'unu ele alırken Türk siyasal kültürü açısından çok önemli saptamalar yaparak bir siyasal metin olarak Nutuk'u şu ana kadar hiç bir yazarda rastlamadığım bir tarafsızlık ve nesnellikle analiz ediyor.
Taha Parla çok haklı olarak o dönemin kendisi ve derin izleri anlaşılmadan, bugünkü Türk siyasetinin incelenmesinin siyaset teorisinin değil siyasal antropolojinin konusu olmaya devam edeceğini ve Türk siyaseti incelemelerinin de -birkaç istisna dışında- bilimsel değil bilim-öncesi kalmayı sürdüreceğini düşünüyor.(2)
Taha Parla'ya göre, içerik bakımından çok zengin, çok ileri, çok "iyi" olan bir ideoloji bile (hatta bilimsel teori bile) ebediyete kadar en doğru, tek doğru düşünce sistemi olarak kalamaz. Bir ideolojinin çok uzun süre egemen ideoloji olarak kalması durumunda, kendi döneminde istediği kadar akılcı ve aydınlanmacı olsun, onun böyle kalması gerektiğini savunan bir toplumun, daha doğrusu siyasal ve entellektüel sınıfların siyasal kültüründe irrasyonel, irrasyonalist, aydınlanma karşıtı, anti-bilimsel bir öğe var demektir. Çünkü her ideoloji ya da bilimsel teori ancak kendinden daha ileri olanların habercisi olduğu ve onların zeminini hazırladığı ve daha doğruya ulaşılabilmesi için aşılmaya imkan tanıdığı ölçüde doğrudur, değerlidir.(3) Daha ileri başkalarına yolu kapatan, dogmatizmini kendi içinde barındıran bir ideoloji/teori zaten "iyi" sayılamaz. Bir teori, çeşitli bakımlardan iyi olsa bile, onu düşüncede eleştirelliğinin ve çoğulculuğun, dolayısıyla ilerlemenin engeli haline getiren bir siyasal kültürün mensupları ve bekçileri aydın bir yolda değillerdir.(4)
Taha Parla'nın da belirttiği gibi çağdaş Türk siyasal yaşamında, hem bilişsel hem duygusal-normatif planda, Kemalizm'e gönderme yapılmadan düşünce-duygu-yargı belirtildiği, ona dayanılmadan siyasi önerme ve proje üretildiği, ülkenin siyasi tarihi ve geleceği üstüne Kemalizm'le ilgisi kurulmadan (sembolik ya da diskürsif) konuşulduğu ve iş görüldüğü yok gibidir. Yalnız devlet, iktidar bloku ve resmi siyaset katında değil, genel olarak siyasi sınıfın tüm söyleminde ve hatta (aslında ne denli çelişkili olursa olsun) sol muhalefet çevrelerinde de.(5)
Bu noktadan hareket eden yazar Kemalizm/Atatürkçülüğün çağdaş Türkiye'de çoğu zaman, adı da açıkça konan, tam bir resmi ideoloji olduğu saptamasını yapıyor.(6)
1) Önce tek parti ve ebedi-milli şefler döneminde (1923-1945/50). En güçlü ifadesini 1935 Cumhuriyet Halk Partisi Programında bulmuş ve dönemin öztürkçecilik politikasının yazımıyla, küçük ses uyumuna göre, "Kamalizm" olarak tescil edilmiştir.
2) Sonra da 1980'ler ve 1990'lar Türkiye'sinde. 1980 askeri darbesinden sonra yapılan 1982 Anayasasında Atatürkçülük, tekrar tek resmi devlet ve genel siyaset ideolojisi olarak ilan edilmiştir: "Başlangıç"taki toplum ve siyaset teorisinden Cumhurbaşkanı'nın ve milletvekillerinin sadakat yeminlerine, cumhuriyetin temel niteliklerinden milli eğitim esas ve hedeflerine kadar.
Günümüz Türkiye'sinde yürürlükte olan birçok yasaya göre de Atatürkçülük resmi ideoloji olarak varlığını sürdürmektedir.Örneğin, yürürlükteki Siyasi Partiler Kanunu'na göre siyasi partiler, "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışırlar" (madde: 4); Yüksek Öğrenim Kanunu'na göre, "öğrencilere ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı hizmet bilincinin kazandırılması sağlanır" (madde: 5); Radyo ve Televizyon Kurumu Kanunu'na göre ise "yayınlar Atatürk ilkeleri doğrultusunda yapılır" vb.(7)
Taha Parla Kemalizm/Atatürkçülüğün bir resmi ideoloji olmasının yanısıra/çağdaş Türkiye'de tüm bunlardan daha kapsayıcı, derinlere nüfuz etmiş, her konuyu kucaklayan bir kamusal felsefe olduğu gerçeğine de dikkat çekiyor. Kemalizm yalnız meşru sayılan siyasete, milli eğitime ve ulusal kültüre yön veren bir ideoloji ve dünya görüşü değildir. Toplumsal yaşamın her alanında, sağduyu eseri ve kamuya yaralı sayılan tutumların, görüşlerin ve açıklamaların bir parametresi ve gerekçesi hükmündedir. Bir yandan, resmi siyasetin ve siyasal iktidarın otoritesini dayandırdığı bir meşruiyet formülü ve miti iken öbür yandan da genel olarak kamunun -şu ya da bu bilgi ve bilinç düzeyiyle- kabul ettiği birçok fikir ve fiili değerlendirmekte kullandığı bir temel meşruiyet normudur.(8)
Nutuk, 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde, 6 günde 36.5 saatte, Çumhuriyet Halk Partisi'nin (Fırkası'nın) 2. Büyük Kurultayında söylenmiştir. Yani, I. Meclis'tekinden (1920-1923) sonra II. Meclis'teki muhalefet ve ciddi siyasi rakipler de tam olarak bertaraf edildikten, tek parti yönetimi iyice konsolide edildikten ve TBMM, CHP'nin parti grubu haline geldikten sonra. Artık galiplerin resmi tarihi istedikleri gibi rahatça yazabilecekleri konum elde edilmiştir. Aslında bu konum daha 1925'te, Terakkiperver Fırka'nın kapatılması ve Takriri Sükun Kanunu'nun çıkarılmasıyla büyük ölçüde sağlanmış sayılabilirdi; geriye kalan tek iş 1927'de III. Meclis'e geçilirken, bu meclisi "toparlamak"tı. Nitekim Nutuk, son sayfalarında 1925'e gelir; 1926-27 yıllarından bahis yoktur.(9)
Nutuk, metninin, hacim olarak büyük bir bölümünü (isteyen ölçebilir) iç siyaset olayları, diplomasi ve dış politika olayları, askeri tarih, İstanbul-Ankara ilişkileri, ayaklanmalar, düşman işgali, lojistik sorunlar, görüşme ve yazışmalar, mitingler ve kongreler, Kurtuluş Savaşı'nın aşamaları, askeri ve siyasi örgütlenme aşamaları ve Atatürk'ün önem verdiği çeşitli episodlar ve ayrıntıları kaplar. Nutuk, çok şeyi kapsayan ustaca ve ekonomik biçimde gerçekleştirilmiş bir "anlatı"dır; bir askeri siyasi seyir defteridir.(10)
Taha Parla'ya göre metinde hacim olarak çok yer tutan bir başka bölüm Atatürk'ün çok sayıda kişinin eylemleri ve kişilikleri üzerine gözlemleri ve yargılarından oluşur. Bu bakımdan Nutuk, bir dönemin siyasi elitler galerisi, bir kollektif biyografi, bir portreler albümüdür. Ustaca ve hareketli bir üslupla yazılmış bir "tarihi iddianame" ve "hüküm"dür.Bu kişiler özellikle, Kurtuluş Savaşı'ndaki basiretleri ve Cumhuriyet inkılapları konusundaki tutumları açısından yargılanırlar. Çok büyük bir bölümü de iyi çıkmaz bu yargılamadan.(11)
Nutuk'ta daha dar ve teknik anlamda, Atatürk'ün siyasal ideolojisine ilişkin çok şey yoktur. Daha çok Atatürk'ün dünya görüşünü, tarih felsefesini, genel siyaset anlayışını, siyaset yöntem ve üslubunu veren metinler yer almaktadır.(12)
Taha Parla Nutuk metnini değişik temalar açısından titizlikle analiz ediyor. Yazıyı uzatmamak için analizlerinin tamamını aktaramayacağım. İlgi duyanlar kitabı okuyabilirler. Burada Taha Parla'nın çalışmasından çıkardığı sonuçları ve yaptığı saptamaları irdelemek istiyorum.
Taha Parla bizzat yazarı/hatibi tarafından "Nutuk"ta "söylenen"in ne olduğunu saptamaya çalışmış. Bir bakıma, yalnızca "birinci derece hermenötik" egzersiz yapmış, ikinci derecede yorumlara aşağıda belirtilen nedenlerle özellikle girişmemiş.
Nutuk, dört ciltte tamamlanacak bir incelemenin yeterli malzemesinin ancak bir bölümünü oluşturduğundan ve Atatürk'ün ve Kemalizmin bütünsel bir değerlendirilmesi ancak bütün malzemelerin incelenmesinden sonra yapılabileceğinden Taha Parla Nutuk'un ikinci derecede yorumuna girmeyerek "Nutuk'ta Söylenen'i" saptamakla yetinmiş. Ayrıca yaptığı Nutuk okumasının en doğru ve en yetkin okuma olduğunu da iddia etmiyor. Olduğunca doğru olmasına çalıştığını ve bunun ileride yapılacak daha hassas, daha derin okuma ve yorumlara birkaç ipucu vermesi ve konuya "Atacılık"ı aşan bir bakış açısı getirmesinden fazla bir beklentisinin olmadığını ifade ediyor. İnsan ve toplum bilimlerinde şaşmaz doğruların olmadığı, görece isabetler ve isabetsizlikler olduğunu belirttikten sonra "Nutuk'ta söylenen" ya da "Nutuk'tan çıkan" nedir? sorusunu aşağıdaki başlıklar altında yanıtlamaya çalışıyor.
Atatürk'ün Liderlik Anlayışı: Taha Parla'ya göre Atatürk tarihi büyük adamların (kendisinin) yaptığına inanan, yüksek misyonunu milletten (kendisinden) alan, milleti (kendisini) koruyan ve yücelten, meşruiyetini herhangi bir somut kurul ve kollektiviteden değil soyut bir milletten (kendisinden) alan, en üstün yetenekli şefin (kendisinin) otoritesini ve yetkilerini, kararını ve yönetimini, kuralların, kanunların, meclislerin üstünde gören tipik bir karizmatik liderdir.
Kahramanlığa inanan ve kahramanların doğal hakları olduğunu ve meşru tapınılma taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğini düşünen bir karizmatik liderdir. "Karizmatik lider"in sosyal bilimler literatüründeki tanımını (ve tarihteki benzerlerinin özelliklerini) çok dikkate değen bir biçimde taşıyan, söyleyen, içselleştirmiş bir karizmatik liderdir. Birçok bakımlardan da daha güçlü, daha başarılı ve daha "olumlu" bir örnektir. Ayrıca, paternalist, patriyarkalist, otokratik ve elitisttir."(13)
"O, kurtarandır (halaskar), koruyandır(hami), kurandır (bani), yetiştirendir (mürebbe), yol gösterendir (mürşit), denetleyendir (vasi) önder olandır (pişüva), layık olandır (liyakatli), şaşmaz olandır (layetezelzel), baş başkandır (reis), havarileri olandır, tektir "ben", en büyük babadır (Atatürk). Daha sonra izleyicileri ve toplum tarafından Atatürk'e yakıştırılacak -çoğu resmen ve yaygın olarak- olan bu yüceltici, ululayıcı sıfatların hepsinin zaten Nutuk'ta açık ya da dolaylı ve örtük, Atatürk'ün öz yakıştırmaları olarak kendileri ve tanımları, izleri ve gerekçeleri vardır.(14)
Taha Parla bu noktada Türk siyasi kültürü açısından çok önemli bir saptama yaparak, çağdaşlaşmakta ve batılaşmakta olan bir toplumun (ya da siyasal sınıfın) ve bu sürecin mimarlığını yapma misyonunu yüklenmiş bir siyasi liderin söyleminde, siyasal kültürün çok önemli bir parçası olarak, Osmani-İslami bir sultanist ve patrimonyalist vokabüler, bir semboller dağarcığı, siyasal sistem davranış normlarının son derece ağırlıklı bir yer tuttuğu gerçeğine okuyucunun dikkatini çekiyor. Toplum ve siyasetin çağdaşlaşması ve rasyonelleşmesi amaç edinilirken, siyasal, kültürel liderin konumu ve özellikeleri, son derece geleneksel, dinsel, anti-demokratik sıfat ve kategorilerle kavramsallaştırılıp, terimlendirilmesinin kendi içinde büyük bir paradoks olduğunu belirtiyor. Taha Parla'ya göre "Bir bakıma her şey çağdaşlaşırken, liderlik kurumu çağdışı kalmakta, otoriter, anti-demokratik boyutlar kazanmaktadır."(15)
Atatürk'ün Siyaset Anlayışı: Taha Parla'ya göre Atatürk, demokratik, danışmacı, çoğulcu kollektif siyaset yapmaya inanmaz; grup-parti-meclis gibi siyasal kurulların karar/alma mekanizmaları değil, karizmatik liderin-siyasi şefin iradesinin ve kararlarının sorgusuz sualsiz onaylayıcı ve uygulayıcıları olmaları gerektiğini düşünür. Tüm kurullar, alt-şefler ve izleyiciler (hatta millet), karizmatik liderin mutlak yönetiminin "araç"ları ve "nesne"leri oldukları ölçüde vardırlar, kendi geçerli otorite ve meşruiyet kaynakları ve temellleri yoktur. ?efin, "sizi ben seçtirdim", "benim sayemde varsınız" tutumumun bir türevidirler. Kurullar ve başka kişiler sef ile millet arasına giremezler. Çünkü millet için en iyi olanı yalnız şef bilir ve millete ilerlemesi için o uygulatır.(16)
"?ef, her zaman için manevi ve maddi, titüler-resmi ve kurumsal-fiili başkanlık konum ve yetkilerini kendinde toplamalıdır. Güçler birliğinin mümkün olan en geniş kapsamıyla, siyasal erklerinin hepsinin başında bulunmalı, başkanı olmalıdır. Kendi grubu-partisi içinde "ittifak"tan daha zayıf bir irade gücü olamayacağı gibi, başka grup ve partilerin muhalefetine de yer yoktur. Milli birliği ve selameti ancak şef (ve partisi) temin ve temsil eder. ?efe (şahsına ve partisine) muhalef, milllete, milletin yüksek çıkarlarına ve devlete muhalefetle eşanlamlıdır; millete idraksizce "fenalık" etmekten kötü niyetle "ihanet" etmeye kadar gider."(17)
"Muhalefet -ve son tahlilde-particilik, bölücülük (tefrikacılık) demektir. ?efin partisinin meclis grubuyla çakışan bir millet meclisi, karizmatik liderin cevaz verebileceği tek non-diktatoryal siyasal biçimsel kurumdur: Tek-şef, tek-parti, tek-parti-meclisi: Atatürk'ün Nutuk'tan çıkan kollektif-kurumsal siyaset anlayışı budur. Bunun içinde çoğulculuğa ve katılımcılığa yer yoktur. Bunlar, tek kelimeyle meşru değildir. Çünkü "ötekiler"in yalnız fikirleri yanlış değildir, niyetleri de kötü ve zararlıdır."(18)
Atatürk'ün Amacı ve Yöntemi: Atatürk'ün amacı, bağımsız bir ulusal devlet ve yeni bir siyasi rejim kurmaktır. Çok uluslu teokratik monarşinin yerine Türkler'in laik Cumhuriyetini kurmaktır. Cumhuriyet, saltanatın karşıtı olan, ulusal egemenliğe dayalı, halk hükümeti demektir. Bunun "nasıl bir cumhuriyet?" olduğu konusunda Nutuk'ta yer yer işaret ettiğimiz, birçok ipucu vardır. Ancak bu "demokratik bir cumhuriyet" (CHP'nin 1. oku) değil; Bonapartist ve plebisiter bir cumhuriyettir.(19)
Diğer taraftan Taha Parla'ya göre Nutuk 'taki laiklik (CHP'nin 5. oku), Atatürk'ün ileride iyice belirginleşecek laiklik anlayışının her üç katına ilişkin ipuçları taşımaktadır.
1) Din ve devlet ilişkisinin ayrı olması (siyasal laiklik).
2) Dinsel kurumların toplum yaşamındaki varlıklarına son verilmesi (toplumsal laiklik).
3) Dinsel düşünüşün yerini giderek bilimsel düşüncenin alması (kültürel laiklik).
Özetle, dar anlamda laikliğin ötesinde daha geniş bir sekülarizasyon ve rasyonalleşme süreci öngörülmektedir.(20)
Taha Parla'ya göre "Halkçılık" ve "Devletçilik" (CHP'nin 3. ve 4. okları) konusunda Nutuk 'ta henüz pek bir şey yoktur; bunlar daha ileride belirginleşecektir. CHP'nin 6. oku olan "İnkilapçılık'' ise Nutuk'ta Atatürk'ün tasarladığı reformlar listesi olarak büyük ölçüde yer alır. En büyük siyasal inkılaplar olarak Cumhuriyet (başta saltanatın kaldırılması) ve Laiklik (başta hilafetin kaldırılması) zaten gerçekleştirilmiştir.(21)
Taha Parla'ya göre bu inkılapları gerçekleştiren karizmatik liderin yöntemi de Nutuk'tan çıkan en açık anlamlar arasındadır. Bu inkılaplar belli, somut toplumsal güçlerin gelişim-açılım sürecinin ve kollektif siyasal aksiyonun sonucu değil, karizmatik liderin tarihin genel seyrinden ve soyut bir milletten aldığı/çıkarsadığı bir yüce misyonun çağrısına uyarak herkese/millete kendi iradesiyle uygulattığı bir projedir. Uygulama ve uygulatma yöntemi de genelde uzlaşmacı, tedrici ve temkinli ("milli sır" ve zaman-zemin yöntemi), gerektiğinde (ve zaman-zemin uygun olduğunda) şiddet veya şiddet tehdidi kullanmaya dayalıdır. Her halükârda pragmatiktir. En üstün kanun, karizmatik liderin iradesidir; demokratik-parlementer prosedürler, kanunlar ve kurallar, lider aksine karar verirse, hükümsüzdür. Çünkü millet için en ve tek doğru ilerleme, dönüşme yolunu o bilir, başkaları ve kurallar değil.(22)
Taha Parla "Nutuk'ta Söylenen/Nutuk'tan Çıkan"ları bu şekilde özetledikten sonra kitabını bana son derece ilginç gelen, bu nedenle okuyucuya aktarmayı anlamlı bulduğum saptamalarla sonuçlandırıyor.
"Atatürk ve Kemalizm, esas olarak Osmanlı siyasal kültürünün bir ürünü değildir; ondan da yaralanan, öğeler alan, ama esas olarak yeni, belli türde bir batılı sentezdir. Atatürk ve Kemalizm, bu anlamada belirleyicidir, başlatıcıdır, çağdaş Türk siyasal kültürünün aldığı ve koruduğu biçimden sorumludur.''(23)
Ancak Atatürk ve Kemalistleri kendi koşulları içinde anlamak ve değerlendirmek başka şeydir; çeyrek yüzyıl, yarım yüzyıl sonra aynen onlar gibi düşünmek ve davranmak başka şeydir.(24)
Taha Parla argümanını somut örneklere dayandırmakta ve Atatürk ve Kemalistlerin katıksız cumhuriyetçi olduğunu ve Cumhuriyeti yerleştirme onuruna sahip olduklarını belirtmekle birlikte bu cumhuriyetin yarısının eksik olduğunun ve demokratik bir cumhuriyet olmadığının altını tekrar çiziyor ve şu soruyu soruyor: "Ama hâlâ mı anti -demokratik cumhuriyetçi olunmalıdır? Ya da yeni kuşaklara hâlâ o cumhuriyetin demokratik olduğu mu öğretilmelidir?"(25)
Taha Parla, karizmatik liderin bunalımlı ve anomik bir ortamda, özgüveni ve hırsıyla hem kendine meydan bulup, hem de toplmuma cesaret verdiğini belirttikten sonra, karizmayı bir türlü aşamayan, üstelik onu Atacılığa çeviren toplumun önünde şu üç seçeneğin bulunduğunu ileri sürüyor:
1) Yerinde sayacaktır,
2) Freud antropolojisindeki gibi babayı öldürecektir,
3) En iyisi, saygılı bir olgunlukla babayı ait olduğu yere oturtacak ve onun aşacaktır."(26)
"Asıl sorun Kemal/Atatürk değil, Kemalizm/Atatürkçülük'tür. Konunun kişisel boyutu değil; siyasal, sosyolojik, sosyal psikolojik, boyutudur. Karizmatik-Bonapartist liderin kendisi değil, Atacılığı ve otoriter liderciliği yaratan ve yaşatmayı sürdüren toplumsal koşullar ve siyasal kültürdür.(27)
"Bir tarihsel kişiyi ve kadroyu, toplumsal ve siyasal koşulları içinde anlamak, olumlu yanlarıyla eksik ve tartışmalı yanlarını ayrıştırarak her birinin hakkını vermek başka bir şeydir; bir tarih döneminin kişilerini, ideoloji ve rejimini bütünüyle idealize ederek fetişleştirmek ve yeni kuşaklara hikayenin tamamını anlatmamak başka şeydir. Hele bir "kişi kültü"ne yaslanmak, onu dokunulmazlaştırmak ve hele hele tek ve tekçi bir siyasal ideolojinin sınıfsal işlevselliği yüzünden ülkede demokratik hukuk devletinin gelişmesini bilerek-bilmeden erteleyegelmek bambaşka bir şeydir."(28) Taha Parla'nın da belirttiği gibi artık Türkiye'de "kuralların yönetimi"nin "kişilerin yönetimi"nden üstün olduğu ilkesinin demokratik hukuk devletinin özünü oluşturduğu gerçeği kabullenilmelidir.(29)
Gelecek sayıdaki yazımda yazarın Atütürk'ün Söylev ve Demeçleri adlı çalışmasını değerlendirmeyi düşünüyorum.
Notlar
(*) Taha Parla, Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları, Cilt 1, Atatürk'ün Nutuk'u, İletişim Yayınları, İstanbul, 1991.
(1) Saptayabildiğim kadarı ile yazarın Türkçe olarak yayınlanan diğer kitapları;
-Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları, Cilt 2, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, İletişim Yayınları, İstanbul, 1991.
-Türkiye'de Siyasal Kültür'ün Resmi Kaynakları, Cilt 3, Kemalist Tek-Parti İdeolojisi ve CHP'nin Altı Ok'u, İletişim Yayınları, İstanbul, 1992.
-Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye'de Korporatizm, İletişim Yayınları, İstanbul, 1989.
-Türkiye'nin Siyasal Rejimi 1980-1989, İletişim Yayınları, İstanbul, 1993.
-Türkiye'de Anayasalar, Cep Üniversitesi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1991.
(2) A.g.e., S. 9 (3)A.g.e., S.12 (4)A.g.e., S.13 (5)A.g.e., S.13 (6)A.g.e., S.13 (7)A.g.e., S.14 (8)A.g.e., S.15 (9)A.g.e., S.20 (10)A.g.e., S.22 (11)A.g.e., S.22 (12)A.g.e., S.22 (13)A.g.e., S.167 (14)A.g.e., S.168 (15)A.g.e., S.169 (16)A.g.e., S.169 (17/A.g.e., S.169 (18)A.g.e., S.169 (19)A.g.e., S.170 (20)A.g.e., S.170 (21)A.g.e., S.171 (22)A.g.e., S.171 (23)A.g.e., S.174 (24)A.g.e., S.174 (25)A.g.e., S.174 (26)A.g.e., S.177 (27)A.g.e., S.177 (28)A.g.e., S.178 (29)A.g.e., S.178