21. Sayı
Mitoloji nedir ? Tarihsel süreç içerisinde doğuşu ve gelişmesi nasıl
başlamıştır ? İnsanın mitolojiyle ilişkisi nedir ? Bu ilişki hangi
gereksinimlerden kaynaklanmıştır ? Yaşamın mitolojiyle bağı nedir ? Bu sorulara
cevap vererek başlayalım. Mitoloji sözcüğü, Antik Yunan dilinde 'söz' ya da
'öykü' anlamına gelen 'mythos' tan türetilmiştir. Başlangıçta küçük ve kısa
öyküler biçiminde şekillenen sözler hayal kurarak ve hayallerin süslenmesi
özelliğine bürünerek geliştirilmiştir.
Evrenin ve doğa olaylarının gizemli sorularının çözümlenemeyişi karşısında
insan, korku ve paniğe kapılır. Bu gizemlerin bir düzen içinde algılanması,
yorumlanması ve ustaca anlatılması, mitolojinin, insan düşüncesinde, belli kalıplar
içinde şekillenip doğmasını sağlamıştır. Giderek şiirsel ifadelerle ezgilere
dönüştürülmüş ve destanlaştırılmıştır. İnsanoğlunun kollektif ürünü olan
destanların doğuşunun kesin tarihini belirlemek zordur. Bu zorluğa rağmen yine de,
destanlardan, söylendikleri çağlara özgü bazı bilgileri edinmekteyiz.
Doğanın şiddeti karşısında kalan insan; bu şiddetin kendisine yöneldiğini
görünce, bundan kurtulmak için bir 'yakarı' ve 'dua' başlatır. Doğasal şiddetin
bir güç, bir kuvvet, bir Tanrı tarafından yönlendirildiğine inanır ve bu şiddetten
zarar görmemek için yakarılarını şiirsel söylemlerle ifade etmeye başlar. Bu
şiirler de destanlaşarak kahramanların doğmasını sağlar.
İnsandaki korkuyu doğasal şiddet doğurmuştur. Korku ve panik korunmayı gerektirir.
Korunma çabası içindeki ilk insan, kahramanlarını, mitoslarını ve mitolojisini
yaratmıştır. Antik çağ insanında mitoloji böyle başlar. Yunan mitoslarında, Roma
mitoslarında veya diğer mitoslarda hep aynı süreç yaşanmıştır.
Kuzey Kafkas Nart Mitolojilerinde o çağın insanı 'gök gürlemesi' ve 'yıldırım
çarpması' gibi olaylar karşısında kalınca, Yıldırım Tanrısı "Şıble"
yi doğurmuştur. Yıldırımın verdiği zararları önleyebilmek için Yıldırım
Tanrısına bir yakarı, bir dua zorunluluğu şiirsel bir anlatımla kendini gösterir.
Şöyle ki;
"Wua Yela Yela halkımıza vurma
Yela Yela, yaşamımızı koru
Yela Yela armut suyumuzu* serbestçe içir."
İlkçağ insanının düşüncesinde doğruyla yanlış ayrılmamıştır. Dağda,
ormanda dolaşan genç kız, durgun akan suya bakınca Apollon'un yüzüyle
karşılaştığını hayal eder. Bu özlem ve hayal, şu şiirsel dizelerle yansır
mitolojiye:
"Bak nasıl yükseliyor Proteus denizden
Dinle, yaşlı Tiriton borusunu çalıyor..."
Bu şiirsel ifadeyle anlatıldığı gibi, gerçek olmayan anlamlar ilk çağ mitolojisine
ve insan düşüncesine yansıtılmıştır. İnsan kendisine yönelen doğasal şiddet ve
korkuyu yok etmek için çözümler arar. Çözüm üretmekte zorlanınca, bu güçleri
Tanrılaştırır. Tanrılaştırdığı güçleri kızdırırsa, zarara uğrayacağına
inanır. Zarara uğrama tehlikesini ortadan kaldırabilmek için Tanrıların yanında yer
alarak kurbanlar keser, tapınaklar kurar. Kahinler, falcılar, büyücüler ve rahipler
de insanın korkularının içerisinde ve mitoloji kültüründe yer alırlar. Diğer
taraftan, korku ve kötülükleri yok etmek için kahramanlar yaratır; bu defa da
yarattığı kahramanları tanrılaştırır. Tanrılarına kurbanlar adar. Adadığı
kurbanlar o duruma gelir ki, kendi cinsini bile kurban eder. Bütün dünya
kültürlerinde, halk destanlarında ve dinlerinde ortak bir özellik olarak 'kurban
kesme' törenleri görülmektedir.
Kurban kesme seremonisi, Nart Destanları ile Sümerlere ait 'Gılgamış Destanı'nda
ortak özellikler taşır. Kuzey Kafkas Nart Mitolojilerinin kadın kahramanı olan
Seteney Guaşe ile Sümer Tanrıçası Nansuri benzeşmesi şöyledir: Nart kadını
Seteney, oğlu Sosrikua'nın yiğit biri olarak savaşçıların yanında yer almasıyla
bir kurban keser. Kestiği kurbana Nart Tanrılarını davet eder. Bu davete pek çok
Tanrı katılır. Sofradaki yemeğin yetmeyeceğini görünce;
" Sineklerin kurban kanına çökmesi gibi
Soframa saldırıp herşeyi silip süpürdünüz..."der.
Sümer Tanrıçası Nansuri de oğlu Gılgamış'ı korumak için en büyük Tanrı'ya
kurban keser. Kurban etinin tanrılara yetmediğini gören Nansuri;
"Aman aman !
Tanrılar da sineklere benzemiş
Kurban kanının kokusunu duyarak
Hepsi gelivermiş..." der.
Görüldüğü gibi her iki mitolojide de şiirsel söylem, benzer özellikler
taşımaktadır. Tanrıların gönlünü almak için kurbanlar sunan ilk insan,
böylelikle, onların gazabından kurtulacağına inanır ve yürütülen bu seremoniyi
şiirsel bir yaklaşımla açıklar. Böylece şiirin, destanın, ozanın dünya mitolojik
kültüründeki görünümü ortaya çıkar. Mitolojinin kaynağında yer alan bu sözlü
edebiyat ürünleri, inançları ve yaşamı yansıtır.
İnsanoğlunun yaşama mücadelesinin ve doğaya karşı sürdürdüğü savaşın
tarihinde, düşüncenin sözle anlatılması ve inanç dizgeleri içerisindeki ana
temalar oluşturmuştur mitolojiyi... Anaerkil toplumdan ataerkil topluma, taş
çağından maden çağına geçişin izlerini mitolojik kahramanların görev ve rolleri
arasında bulmaktayız. Yine, inanç dizgeleri içerisinde imgesel olan tanrıların çok
tanrılı dinlere dönüşümünü mitolojiyle seçebiliriz. İlk insanın yarattığı
tanrılar arasında Gök Tanrısı, Güneş Tanrısı, Yıldırım Tanrısı, Orman
Tanrısı gibi imgesel Tanrıları ve Demirciler Tanrısı, Ateş Tanrısı, Bereket
Tanrısı, Aşk Tanrısı gibi bazı görsel Tanrıları mitolojinin bütünlüğü
içinde kavramaktayız.
İnsanlarla Tanrıların iç içe yaşadığı mitoloji tarihinin konuları oldukça
kapsamlıdır. İnsanın doğayla savaşımı; insanların birbirleriyle savaşımı;
insanların Tanrılarla savaşımı başlıca konuları oluşturur. Bunlar, insan
yaşamındaki belirgin çelişkilerdir. İnsan yaşamında yer alan bu derin ve düşsel
zenginlikler, bir türlü bitirilemeyen kavgalar hep kaynak olmuştur mitolojiye... Diğer
yandan mitoloji de insan yaşamındaki mutluluğu ve kavgayı, aşkı, sevdayı, şiiri ve
müziği beslemiştir. Binlerce yıl öncesinin dokuları; öyküler, masallar, efsaneler
ve destanlar aracılığıyla dilden dile, kulaktan kulağa aktarılarak günümüze
ulaşmış; pek çoğu da yazılı edebiyatla ürünleştirilip
kalıcılaştırılmıştır. Mitoloji, kendisini oluşturan halkların ilişkilerine,
yaşam tarzlarına, düşlerine ve merak duygularına anahtar olmuştur hep...
Toplumların destanları ortak özellikler taşır. Kırgızlar'a ait Manaş Destanı,
İranlılar'ın Şehname'si, Türkler'in Dede Korkut'u, İskitler'in Alper Tunga'sı,
Yunanlılar'ın İlyada'sı, Çerkeslerin Nart Destanları; bunların tümü, yeryüzü
halklarının destanları olarak birbirlerini etkilemiş ve içlerinde ortak özellikleri
barındırmışlardır.
Kuzey Kafkas Nart Destanları, halkın binlerce yıllık geçmişinden izler taşır.
Öyküleri, masalları ve efsaneleri henüz yazının bulunmadığı dönemlerde
başlamış ve sözlerle ifade edilip günümüze ulaştırılmıştır. Nart
destanlarında; halkın yaşadığı sosyal kesitleri ve toplumsal sürecin izlerini, Nart
kahramanlarının görev ve rolleri arasında buluyoruz. Kahramanların aldıkları
sorumluluklar destanlarda açıkça yansımıştır. 'Nart destanları', Kuzey
Kafkasya'nın otokton halklarından oluşan Çerkeslerin binlerce yıldan bu yana
ürettikleri ulusal destanlar bütününün adıdır. Ulusların belleğinde izler
bırakan doğal afetler, öldürücü salgın hastalıklar, işgaller halkın dilinde
söylene söylene bu güne ulaşırlar.
Kuzey Kafkas Nart Destanları'nın tüm kahramanları insana değer veren, insanı
yücelten özellikler taşır. Nart Destanları'nın kahramanları halkı koruyup yol
gösteren, kötülük yapmayan, iyilik düşünen bilge kişilerdir.
Sosyolojik olarak baktığımızda; Anaerkil ilişkileri yaşamış insanlık tarihi,
kadına, dönemin özelliklerine göre roller biçmiştir. Mitolojide kadın kahramanlar
ya 'Koca-Ana' ya 'Bereket-Ana' ya da 'Tanrıça-Ana' dır. Bu Koca-Analar'ın ortak
özelliklerinden biri, kahraman olan çocuklarına aşık olmalarıdır. Koca-Anaların
çocukları babasız doğmuştur. Genelde, Koca-Anaların üç özelliği vardır:
Tanrıça olmaları, bakire olmaları ve kahraman oğul sahibi olmaları. Anadolu'da
Kybele Ana bakiredir. Babasız doğan oğlu Attis, aynı zamanda da aşığıdır. Babil
ülkesinin Koca-Anası İştar'ın oğlu Demmuzi de babasız doğmuştur ve aynı zamanda
annesinin aşığıdır. Mısır'da İsis ve oğlu Osiris; Batı ve Güney Anadolu'da
Artemis ve oğlu Adonis; Batı Ege'de Meryem-Ana ve oğlu Hz. İsa; Sümerler'de
Nansuri-Ana ve oğlu Gılgamış; Kuzey Kafkas Nartları'nın Anası Seteney ve oğlu
Sosrikua... İşte tüm bu Koca-Analar ve oğulları arasındaki ilişkiler aynı
özellikleri taşır.
Anaerkil toplum ilişkilerinin egemen olduğu süreçte Nart Destanları'nın kadın
kahramanı Seteney, Nart Kavminin başkanıdır. Güzellikte, bilgelikte ve erdemde
birincidir. Bir 'güzellik' anasıdır. Öncüdür. Başı derde giren Nart toplumunun
kurtarıcısıdır. O, tek başına Nartlar'ın danışma organıdır.
Kuzey Kafkas Nart Destanlarındaki Seteney'in özellikleri ile Antik Yunan
Destanlarındaki Aphrodite' in özellikleri benzeşim halindedir. Nart destanlarında
Seteney bilgelik ve erdemin yanında güzellikte de bir 'gül' gibidir. Çerkes dillerinde
Seteney'in sözcük anlamı 'gül-kırmızı gül'dür. Bu isim Ç erkes kızlarına
verilerek bugün de yaşatılmaktadır. Nart destanlarında Seteney ile 'gül' ilişkisi
şöyledir: Nart kadın kahramanı Seteney bir gün evinin bahçesinde oturmuş sırma
işlerken uzakta, dağ yamacında oğlu genç Sosrikua'nın devlerle kavgaya
tutuştuğunu, devlerin onu öldürmek için dizlerinden yaralamaya çalıştıklarını,
bunun için de dağdan Sosrikua'nın üzerine demir tekerler yuvarladığını görür.
Oğlunun ölümle karşı karşıya olduğunu anlar, gergefindeki sırma işlemesini bir
tarafa atarak oğlunu kurtarmaya koşar. Bahçe çitinden atlarken ayağına beyaz
güllerin dikenleri batar. Ayağından damlayan kanlarla bir anda bütün güller
kırmızıya dönüşür. O günden bu yana Kuzey Kafkasyalılar kırmızı gül anlamına
gelen Seteney ismini kız çocuklarına takarlar.
Kuzey Kafkas Nart Destanları ile Grek Destanları arasında benzeşen söylencelere
sıkça rastlanır. Nart destanlarının M.Ö.2500 yıllarına kadar uzanan tarihsel bir
süreci vardır. Antik Yunan, Venedik, Bizans ve Ceneviz ticaret kolonileri Karadeniz
üzerinden Kuzey Kafkasya'ya girdiklerinde, Antik Yunanlıların çağdaşı ve bugünkü
Ç erkeslerin ataları olan Sindler, Meotlar, Zikhler ve diğer halklarla
karşılaştılar. Karadeniz sahillerinde, bilinen en eski halk Sindler'dir. Antik Yunan
halkları Kuzey Kafkasya'ya geldiklerinde, beraberlerinde getirdikleri ünlü
coğrafyacılarına, askeri komutanlarına, gezgincilerine ve uzmanlarına Kuzey
Kafkasya'nın yerleşik halklarının dillerini, geleneklerini, yaşam tarzlarını
incelettiler. Sindler'e, Meotlar'a ait söylenceleri, mitosları ve toplayabildikleri
bilgileri yazıya dönüştürdüler. Bu mitolojilerden etkilendiler. Antik Yunanlılar,
Kuzey Kafkasya'nın sadece doğal zenginliklerini götürmekle kalmadılar, Çerkeslerin
ataları olan Sind ve Meot halklarının mitolojilerini de beraberlerinde taşıdılar.
Nart halk destanlarının sözlü geleneklerini ve kültürel miraslarını üstlendiler.
Antik Yunan mitolojisinde Aphrodite ile 'gül' ilişkisini anlatan destan ise şöyledir:
Kıskançlık yüzünden, diğer Tanrılar, yakışıklı Adonis'in üzerine bir yaban
domuzu salarlar. Sevgilisinin yardımına koşan Aphrodite'nin ayağına beyaz gülün
dikeni batar. Yaradan akan bir damla kan Tanrıçanın çiçeği olan beyaz gülleri
kırmızıya boyar. Eski Yunanca'da 'kırmızı gül'ün karşılığının Aphrodite
olmadığını da belirtmek gerekir. Dolayısıyla bu mitolojik mirasın Nart
destanlarına ait olduğu ve biçim değiştirerek Antik Yunan destanlarına geçtiği
kuvvetli bir olasılıktır.
Nart destanlarında anaerkil toplumun kadın kahramanı olan Seteney, tüm erkek
Nartların akıl öğretmenidir. Savaş ya da barışa Seteney karar verir. Ekip biçmek
için ürün bulmak, kıtlık ve hastalık gibi sorunlara çözüm aramak, yeni doğan
çocuklara isim takmak gibi işler Seteney'e aittir.
Mitolojilerin ana unsurlarından biri de insan sevgisidir; insanın daha huzurlu ve daha
mutlu bir yaşam sürmesi arzusunu ifade ederler. Nart Destanlarında yerleşik
uygarlığa geçişin izlerini bulabiliriz. Kahramanların tahtadan yapılmış araçlarla
toprağı işlediklerini, meyve ve üzüm yetiştirdiklerini, şarap yaptıklarını yine
destanlarda görüyoruz. Madenleri işleyip orak aracı ve kelepten yapmak ve bu aşamada
demir işçiliğini kullanmak Demirciler Tanrısı Nart Tlepş'in görevleri
arasındadır. Buna bakarak Nart toplumunun maden çağına girdiğini veya Nart
kahramanı Sosrikua'nın görevlerine bakarak da ataerkil ilişkilerin özelliklerini,
yine bu destanlardan öğreniyoruz. Anlaşılacağı üzere, Nart kahramanlarının
toplumsal görevleri sayesinde Nartlar'ın toplumsal yaşamları, savaşları, komşu
halklarla-kabilelerle ilişkileri (Seteney'in komşu kabilelere esir düşmesi ve Yespi
kalesinden kurtarılması), kıtlık ve kuraklıklar konularında pek çok bilgiye
ulaşıyoruz. Nartlar'ın bolluk ve bereketi simgeleyen 'Altın Elma Ağacı'nın
devlerden korunması, dağın doruğuna suya giden genç kızların 'Seteney Ç içeği'
ile karşılanması gibi olaylarda çeşitli toplumsal kesitlerin işlevlerini
kavrıyoruz. Demirciler Tanrısı Tlepş'in temel görevi Nart halkının demir
işçiliğini kullanmasını; demirin eritilmesini ve yaygın olarak araç ve gereçlerin
yapılmasını sağlamaktır. Nart Tlepş; Nartlar'ın en ulularındandır. Nart
halkının tüm araç ve gereçlerini yapmak, yeni buluşlarıyla halkın yaşamını
kolaylaştırmak onun görevidir. Her türlü madeni işleyip olağanüstü güzellikte
araçlar yapar. Maden çağı uygarlığının ve Nart toplumunun yeni buluşlarının
simgesidir. Nart kahramanı Tlepş, iri ve güçlüdür. Nart kadın kahramanı Steney
Guaşe ile birlikte hareket ettiği ve sorunları, ondan aldığı destek ve güçle
çözdüğü görülür. Nart Seteney'in oğlu Sosrikua'nun sıcak taştan doğuş
öyküsünde Nart Tlepş de görev alır. Kızgın taşı çekiciyle vurarak kırar;
kızgın taştan doğan Sosrikua'yı maşasıyla tutar ve suya daldırır. Onun vücudunu
çelikleştirir. Sosrikua'ya, kılıç kullanmasını ve çeşitli savaş taktiklerini
Tlepş öğretir. Seteney, Sosrikua'nın iyi bir savaşçı olarak yetişmesi için, onu,
Tlepş'in eğitmesini ve Sosrikua'nın kullanması için bir takım tılsımlı silahlar
yapmasını ister. Burada da Antik Yunan mitolojisinin bir kahramanı Hephaistos ile bir
benzeşim kurmak mümkündür. Hephaistos; çirkin, topal, aşağılık duygusuyla dolu ve
demircilerin piri sayılan bir Antik Yunan Tanrısıdır. Akhilleus, Troya savaşlarına
giderken annesi Thetis, Hephaistos'a giderek efsunlu silahlar yapmasını ister. Topal
Hephaistos, Tanrıçaların en güzeli Aphrodite ile evlidir, ama Nart mitolojisinde adı
geçen Seteney, Demirciler Tanrısı Nart Tlepş ile evli değildir. Tlepş ve Seteney'in
ilişkisi ile Hephaistos ve Aphrodite'in ilişkisi arasındaki benzeşim, görev ve roller
bakımındandır. Ayrıca, Demirciler Tanrısı Nart Tlepş, bulucusu olduğu araç ve
gereçlerini, tılsımlı silahlarını Nart halkının çıkarına kullanıp, hep iyilik
ve mutluluk için çalışır. Oysa Hephaistos çirkin ve topal olduğundan olsa gerek,
kötülük yapan, halkına zarar veren bir tanrıdır. Diğer tanrılarla kavga eder.
Annesi Hera bile Hephaistos'un kötülüğünden kurtulamaz. Şöyle ki, topal Tanrı
Hephaistos zincirlerle sakladığı bir taht yaparak annesine götürür. Hera tahta
oturunca zincirlerle bağlanır ve bir daha kurtulamaz. Görüldüğü gibi, Hephaistos
kötülük yapmaktan kendini alamayan bir mitoloji kahramanıdır. Nart Tlepş ise
demirden tarım araçları ve silahlar yaparak bunları uygarlık gereksinimlerinde
kullanır. Faydalı buluşlarında en büyük desteği Nart Seteney'den görür. Seteney
ve Tlepş bir çok defa ortaklaşa kararlar alırlar. Aphrodite güzellik
Tanrıçasıdır; oysa Seteney, güzellik, bilgelik ve erdem özelliklerini kapsar.
Hephaistos da demirciler piridir ancak halkına hainlik ve kötülük eden bir Tanrıdır.
Nart destanlarına göre Nart Tlepş'in bir dökümhanesi vardır. Seteney sık sık
dökümhaneye gider, Tlepş'in çalışmalarını gözler. Örsü taştan, çekici
ağaçtan olduğu için yoruluyor, diye kendi kendine söylenir. Akıllı Nart kadını
Seteney, Tlepş'in örsü ve çekici demirden olsa bu denli yorulmazdı, diyerek çözüm
arar. Ağaçtan çekiç ve örs modeli yapar. Bunu kendisinin yaptığını, onuru
incinmesin diye Tlepş'e söylemez. Dökümhanede görülecek bir yere gizlice bırakır.
Tlepş gelip maketi gördüğünde, bunun demirden aslını yaparak, çekiç ve örsü
icat etmiş olur. Nart Tlepş, çalışmalarını sürdürürken ateşten aldığı kor
halindeki demir parçaları elini yakar. Seteney, nasıl etsem de Tlepş'in elini
yanmaktan kurtarsam? diye düşünür. Destanda görüldüğü üzere, o güne kadar
henüz biri çıkıp da bir tutak aleti yapmamıştır. Anlatıldığına göre, Seteney
günün birinde suya giderken yolda iki küçük yılan yavrusuyla karşılaşır.
Boyunları birbirine sarılmış yılanları bir çubuğa takar ve bunları doğruca
dökümhaneye, Nart Tlepş'e götürür. Bunun gibi, demirden bir alet yap da ellerin
ateşte yanmaktan kurtulsun, der. Böylece, Nart Tlepş ilk kerpeten ve maşayı yaparak
insanoğluna armağan eder.
Nart Tlepş, demir işçiliğinin ilk kurucusu ve koruyucusudur. Nart destanlarında
görüldüğü gibi, Tlepş, demirden yaptığı pulluk, kazma gibi madeni araçlarla hep
çiftçinin dostu olmuştur. Yer yer Ateş Tanrısı olmuştur, yer yer Demirciler
Tanrısı... Kendisinden önceki imgesel Nart Tanrılarından olan Yıldırım Tanrısı
Şıble'nin biraz daha evrimleşmiş bir görsel tanrısıdır. Nart Tlepş, M.Ö.1.binin
başlangıcıyla Ç erkesler'in ilk atları olan Sind ve Meot boylarının sosyo-ekonomik
yapılarındaki değişmelere paralel olarak demir çağının, demir işçiliğinin
başladığı dönemin Nart Tanrılarındandır.
Destanlarda işlenen konular ve kahramanların görevleri her yüzyıl boyunca başka olay
ve kahramanlara dönüştürülerek süre gelmiştir. Bir çağın kahramanı diğer bir
çağda başka bir kahraman rolüne büründürülmüştür. Sonraki yüzyıllarda Nartlar
arasında yeni kahramanlar da yaratılmıştır hep.
Kuzey Kafkas Nart Destanlarında ünü en yaygın olan erkek kahramanlardan biri
Sosrikua'dır. Tarih öncesi çağlardan beri anlatılarak günümüze ulaşan Nart
kadını Seteney, Sosrikua'nın manevi annesidir. Nart destanlarının kahramanlarının
hepsinin ölmüş olmasına rağmen destan tekstlerinin hiçbirinde Seteney'in
öldüğüne rastlanmamıştır. Nart kahramanlarının hiçbiri Seteney'in ününü,
güzelliğini, bilgeliğini ve erdemliliğini yok edememiştir. Bu miras, kadına duyulan
saygıya ve anneye duyulan övgüye dönüştürülerek günümüzde de
yaşatılmaktadır.
Destanda Nart Seteney, Bakhian ırmağı kıyısında çamaşır yıkarken, Nartlar'ın
sığırtmacı onu görür ve güzelliğine vurulur. Fırlayıveren aşk oku, karşı
kıyıda üzerinde çamaşır yıkanan taşa çarpar. Taş birden ısınmaya ve büyümeye
başlar. Seteney sıcak taşı eteğine sararak Nart Tlepş'in dökümhanesine götürür.
Tlepş, çekici ile taşı kırar. İçinden kor halinde Sosrikua çıkar. (Nart
Sosrikua'nın doğuşu, Grek mitolojisindeki "Cyleop" motifi ile benzeşir.)
Sosrikua'nın çelikten bir vücudu vardır. Ateş saçarak doğar. Nart Tlepş, onu diz
kapaklarından maşa ile tutarak suya daldırdığı için, maşanın altında kalan
dizleri etten ve kemikten, diğer organları ise çeliktendir. Sosrikua'yı öldürmek
isteyen düşmanları, onu, dizlerinden vurarak öldürmek isterler. Grek mitolojisinde de
Tanrıça Thetis, oğlu Akhiellus'u doğurduktan sonra yıkamak için Styks ırmağına
batırmış, böylece onu silah işlemez hale getirmiştir. Ancak annesinin elinin
altında kalan topukları, suyla temas etmediği için et ve kemik olarak kalmışlardır.
Bilindiği gibi, Troya kuşatmasında Akhilleus, Hektor'un attığı okun topuğuna
saplanması sonucu ölmüştür.
Nart Destanlarındaki Sosrikua, ateşi devlerden çalarak insanlığa armağan etmiştir.
Bu söylence de, ateşi tanrılardan çalarak insanlara sunan Grek kahramanı Prometheus
miti ile benzerlik taşır. Nart erkek kahramanı Sosrikua, özellikleri ve rolleriyle
Grek mitolojilerindeki Prometheus, Akhilleus ve Adonis ile benzerlikler taşımaktadır.
Günümüz Kuzey Kafkas dillerinde Sosrikua ismi 'sıcak çocuk-ateş saçan erkek çocuk'
anlamındadır. Nart Destanlarında da Sosrikua'nın, sıcak taştan doğuşu öyküsü
ile ismi arasında benzerlik vardır. Erkek kahramanların en ünlülerinden olan Nart;
atılgan, mert ve yiğit bir kişidir. Ateşi devlerden çalarak insanlara sunmanın yanı
sıra, bulduğu darı tohumuyla da insanlığı tarımsal döneme geçirmiştir. Halkın
düşmanı olan devlerle sürekli savaşmıştır. Kuzey Kafkas Destanlarındaki
kahramanlar çoğunlukla isimleriyle anılırken, Sosrikua'nın isminin önüne her zaman
'Nart' sözcüğü konur. Sosrikua, 'Nart Sosrikua' biçiminde bir ayrıcalığa sahiptir.
Savaşlara katılan Nart Sosrikua'ya, demirci Tlepş çok ünlü bir kılıç yapar.
Sosrikua, devlerle savaşırken bu kılıcı kullanır ve böylece ateşi alıp insanlara
getirir.
Ateşin devlerden çalınması öyküsü Nart Destanlarında şöyle geçer: Nartlar
sefere çıkarlar. Yol sürerken, Sosrikua atı Tığuj ile Nartların peşine düşer.
Ateşin yanında kıvrılmış yatan devi görür. Sosrikua, ateş yığınının içinden
bir parçayı alarak kaçar. Nartların bulunduğu yere doğru sürer atını. Ansızın,
dev uyanır. Yattığı yerden eliyle çevresini araştırır. Pek uzaklaşmamış olan
Sosrikua'yı yakalar. Sosrikua tüm savaş oyunlarını bilmektedir. Devi denize sokup
dondurur. Dev buzlarını kırıp çıkınca, Sosrikua devin üzerine daha fazla ayaz
gönderir. Artık dev buzları çatlatamayacak şekilde güçsüz kalmıştır. Sosrikua,
kılıcıyla devin kafasını kesmeyi dener ama başaramaz. Dev kurnazlığa başvurur.
Ona kendi kılıcıyla kendi kafasına vurmasını söyler. Devin kafasını devin
kılıcıyla kesebilecektir. Oysa devin kılıcına dokunursa ölecektir Sosrikua. Atı
Tığuj, devin kurnazlığını Sosrikua'nın kulağına fısıldar. Bunun üzerine
Sosrikua, Tlepş'in yaptığı maşayla devin kılıcını tutar ve kılıca dokunmadan
uçurur devin kafasını. Böylece Nartlara, ateşi götürebilecektir artık.
Nart Sosrikua'nın atı Tığuj, kanatlı bir attır. Kuzey Kafkasya'nın en yüksek
tepesi olan Elbruz'a bir sıçrayışta çıkar. Bu kanatlı at motifi Antik Grek
mitolojisinde de yer alır. Şöyle ki; büyük deniz yaratığı Keto'nın kızı
Medusa'nın kafası Perseus tarafından kesilir. Akan kandan kanatlı at (Pegasos) doğar.
Medusa, savaşçı bir kadındır; yani bir Amazon kadını. Amazonlar ise İronya
(İrilerin ülkesi)'dan göçebe topluluklar halinde Kuzey Kafkasya'ya yerleşen Alan,
Sirakis ve Sarmat (İronca 'baş belası' anlamına gelir) kabilelerindendir.
"Kanatlı At" mitosu, Kuzey Kafkas Nart mitolojilerinden Antik Grek
mitolojilerine geçmiştir.
Antik Çağ kültürü içinde yer alan Nart Destanlarına ait kanatlı at motifi, Kuzey
Kafkasya'da Maykop ve Kuban yöresinde yapılan kazılarda açığa çıkartılmıştır.
Bu kazılar sırasında bulunan 'altın ve gümüşten yapılmış kanatlı at'
görünümündeki kupa Leningrad ve Ermirtaj müzelerinde koruma altına alınmıştır.
Bu buluntularda elde edilen ve öyküsü Proto-Ç erkes Nart Destanlarında anlatılan
başka bir seramik kapta, ok atan avcının ters yönünde yayın arkasında duran resmin
mitolojik anlamı ise şudur: Demirci Nart Tlepş, demirden bir ok yapar. Bu okun ilginç
bir özelliği vardır. Ok, atıldığı yöne gitmez. Kimler öldürülmek isteniyorsa,
onların isimleri söylenir ve ok havaya atılır. Ters yöne giden ok düşmanları bulur
ve öldürür. Üç düşmandan ikisi bu okla ölür. Sosrikua, önceden haber alır ve
kendini toprağa yatırır; ok, toprağa deyince tılsımı da kaybolur. Böylece Nart
Sosrikua ölümden kurtulur. Bu olayın resimlerinin olduğu seramik kap, Maykop
kazılarında açığa çıkarılmış ve koruma altına alınmıştır.
Kuzey Kafkasya, doğudan gelen göçebe kabilelerin Avrupa'ya geçişlerini sağlayan bir
bölgedir. Avrupa'dan doğuya dağılan halklar da yine bu coğrafyadan geçmişlerdir.
Antik Yunan mitolojilerinde ateşi Tanrılardan çalan Prometheus, Kafkasya'da zincire
vurulmuştur. Zincire vurulmak için neden Yunanistan'ın Olympos dağı ya da Ege'nin
İda dağı seçilmemiştir? Düşündürücü bir durum... Milattan 2500 yıl önce
Grekler, Karadeniz sahillerine girdiklerinde, Ç erkeslerin ilk boyları olan Sind ve
Meot'larla karşılaşırlar. Kuzey Kafkas Nart halklarının mitolojilerinden
etkilenirler. Antik Maykop ve Kuban halklarının mitolojileri dünyanın en eski Nart
mitolojileridir. Antik Grek halkları bu mirastan etkilenmiş ve beraberlerinde
taşımışlardır.
Antik Nart mitolojilerinde anlatılan, Hayvancılık ve Tarım Takvimine dayalı
totemlerin ve sembollerin Sind ve Meot halkının şenlik, bayram ve yortularındaki
mitolojik anlamı şudur ki; Meot halkının Ceğafe (keçi ayaklı dansı) totemine göre
halkı eğlendiren şenlikleri de Nart mitolojilerinde yer almaktadır. Ceğafe olayını
anlatan buluntular, yapılan kazılarda açığa çıkarılmış ve koruma altına
alınmış bir Antik Kuban kültürüdür. Günümüzde Çerkesler arasında, herhangi bir
nedenle kavruk, çelimsiz, gelişmemiş tiplere kızıldığında, 'eğri-büğrü, keçi
ayaklı' anlamında 'Ceğafe yapılı seni' şeklinde bir deyim kullanılmaktadır.
Sind, Zikh, Meot halklarının Antik Ç ağ kültürü olan Nart Mitolojileri'nin bu
bulgularla açıklanması, dünya mitolojileri arasında ender görülebilecek bir
özelliktir.
Sonuç olarak, Mitolojiler, insanoğlunun dünyayı algılama ve olayları yorumlama
tarzını, binlerce yıl öteden günümüze, dilden dile, kulaktan kulağa aktarmış ve
her çağın insanına düşsel bir zenginlik, kültürel bir derinlik katarak bu günlere
gelmiştir.
*Armut suyu Tanrıların kutsal saydığı 'Nektar'dır.