!ktphane.gif (4763 bytes)

22. Sayı

Sanat ve Sanatçı İçin On Emir

Gabrial Mistral

Maria Enriqueta'ya

I.)
Güzellik
Dünyadaki nesnelerin bize eklediği bir aşk yarasıdır şarkı.
Sen, hırçın adam, bir kadının kabaran etini dölleyen. Ne ki biz döllenip, delik deşik oluruz dünyadaki güzellik karşısında, çünkü yıldıza bürünmüş gecenin sevdası büyüledi bizi tensel sevda gibi.
Bir şarkı bizim dünyadaki güzelliklere yanıtımızdır, tiril tiril titreyen bir yanıt, çıplak bir meme karşısındaki titreyişin gibi karşı koyulmaz.
Güzelliğin okşayışına kanla karşılık verdiğimizde ve yantladığımızda sayısız çağrışları, inan senden daha çok acı çekeriz biz.

II.)
Şarkı
Bir kadın şakıyor ovada. Yayılıyor alaca-karanlık ve silip süpüryor O'nu; ne ki şarkısı yeşertiyor O'nu tarlada.
Yüreği, ırmak taşına çalınıp kırılan bir kadehti bu akşam. Ne ki şakıyor hala; gizli yara şarkının telini gerip, inceltiyor. Değişiyor sesin tonu ve ıslanıyor kanla.
Tarlada dilsizleşiyor başka sesler de ölen günle. Biraz önce öldü gitti en son kuşun şarkısı. Ama ölümsüz yüreği, acılarla yaşayan ve acılarla parıldayan yüreği topluyor bütün o suskun sesleri kendi sesinde.
Akşam vakti dilsiz kesilen bir koca için mi söylüyor şarkısını, yoksa bağrında uyutacağı çocuğa ninni olsun diye mi şakıyor? Gecenin patlayışında yalnız kalan bir çocuktan daha da korkmuş olan yüreğini avutmak için mi yoksa?
Bu şarkının annesi olmak ve karşılamak için onu, geliyor gece; yıldızlar insansı bir şefkatle parıldamaya başlıyor, bütün bir gök-kubbe insancıllaşıp, anlayış gösteriyor dünyanını acılarına.
Yakamoz kadar berrak şarkı, temizliyor ovayı ve yunuyor insanların birbirinden nefret ettikleri günü. Sürdürüyor kadın şarkısını, gırtlağıyla nefes alıyor gün ve yükseliyor yıldızlara doğru.

III.)
Düş
Tanrı dedi ki bana: - Sana bıraktığım tek şey bir kandil, gece için. Ötekiler aceleyle gittiler, sevda ve arzu içinde. Sana Düşlerin Kandili'ni bıraktım ve yaşayacaksın böylece ılık ışığında bu kandilin.
Ne sevdanın onu seçenlerin yüreklerini kavurduğu gibi kavuracak bu lamba yüreğini ne de arzu çanağının başka ellerde çatladığı gibi çatlayacak kandilin. Alazı huzur saçacak.
Eğiteceğin zaman insan-oğullarını, bu ışıkta eğit ve böylece derslerin tatlılık olacak. İplik eğireceğin ya da yün ve keten dokuyacağın zaman, püskül bu ışığın halesiyle büyüyecek.
Konuştuğun zaman sözlerin daha yumuşak olacaktır onları katı gün ışığında düşündüğünden.
Ateşi besleyen yağ yüreğinden akacak ve bazan acı verecek yüreğin, ezildiğinde bal ve yağla dolan yemiş gibi. Hiç önemi yok bunun!
Gözlerinden yansıyacak uysal halesi kandilin ve gözleri şaraptan ya da ihtirastan yanan herkes soracak: Neyin nesidir bu alaz ki ne hummalı bir ateşle kavurur ne de yakar yok eder O'nu?
Ne ki sevecekler seni çünkü senin acınacak biri olduğunu sanacaklar; evet, sana merhamet gösterdiklerini sanacaklar. Ama gerçekte merhamet gösteren sensin, bakışınla avuturken onları tam ortasındayken onların.
Bu kandilin halesinde insanın çektiği acılar gibi doğmuş olan ateşli şiirleri okuyacaksın ve açıklayacak onlar kendi gizlerini sana. Kemanlardan yükselen müziği duyacaksın ve bakarken dinleyen yüzlere bileceksin ki, sen daha derinden inciniyorsun ve daha fazla zevk alıyorsun müzikten. İnancıyla sarhoş rahip seninle konuşmaya geldiğinde, uysal ve kalıcı bir Tanrı sarhoşluğu görecek gizlerinde ve diyecek ki sana: -Bu inanmışlık sende her zaman için varolacaktır ne ki ben ancak kendimden geçtiğimde yanabilirim Tanrı aşkıyla.
IV.)
Sanatçı İçin On Emir
1. Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi olan güzelliği seveceksin.
2. Tanrısız sanat olmaz. Yaratan'ı sevmesen bile, O'nun yarattığı gibi yaratmakla doğrulamış oluyorsunun O'nu.
3. Güzelliği duyular için bir tuzak yemi olarak üretmeyeceksin ama ruhun doğal gıdası olarak üreteceksin.
4. Güzelliği, şehvet ya da kendini beğenmişlik için bir bahane olarak kullanmayacaksın. Güzellik tanrısal bir alıştırmadır.
5. Ya pazarlarda satılığa çıkarmayacaksın yapıtını ya da aramayacaksın güzelliği. Güzellik bakiredir ve pazardaki haspalara benzemez.
6. Yüreğinden yükselecek güzellik şarkısıyla arınan ilk kişi sen olacaksın.
7. Senin güzelliğinin adı aynı zamanda şefkat ve insan yüreklerine avuntu olacak.
8. Çocuğu doğurur gibi doğuracaksın yapıtını ve beleyeceksin yapıtını yüreğinin kanıyla
9. Güzellik senin için mışıl mışıl uyutan afyon olmayacak ama seni eyleme geçiren soylu bir şarap olacak. Kadın ya da erkek olmayı bıraktın mıydı, sanatçı sayılmazsın artık.
10. Her yapıttan sonra utanç duymalısın. Çünkü senin düşlerinin ilkelerine göre yaşamıyor yapıtın.

Mistral Hakkında
Gabrial Mistral, doğum-adı ile Lucilla de Maria Goday Alcayaga, 7 nisan 1889'da Şili'nin kuzeyinde, And dağı yamaçlarındaki Vicuna kasabasında doğar. Bir öğretmenin kızı olan Gabriela Mistral, onbeş yaşından başlayarak hayatı boyunca öğretmenlik yapar. Daha sonra bakan ve devlet-başkanı olacak Pedro Aguirre Cerda ile 1910 yılında tanışır. Cerda daha sonaki yıllarda Mistral'e pedagoji alanında görevler verir. Mistral, 1918'den 1920 yılına kadar Şili'nin güneyindeki Punta Arenas'da öğretmenlik yapar.
1914 yılından başlayarak birçok dergide şiirleri yayınlanır Mistral'in (1914 yılında Wuegos Florales Ödülü'nü kazanır). Bu şiirler 1922 yılında yayınlanan "Umutsuzluk" (Decolacion) adlı kitabında toplanır. 1923 yılında ilk Meksika yolculuğunu bir pedagoji konferansına katılmak amacıyla yapar.
1924 yılında, ikinci kitabı "Şefkat" (Ternura) yayınlanır. Bundan sonra ülkesinin kültür-ataşesi olarak Latin Amerika'ya, Kuzey Amerika'ya yolculuk eder. 1938 yılında üçüncü kitabı "Ormancılık" (Tala) ve 1954 yılında dördüncü şiir kitabı "Üzüm-ezeceği" (Lagar) yayınlanır.
Latin Amerika'nın "tanrısal Gabriela"sı Gabriela mistral büyük tutkuların şairidir. Bu seçmede de yer alan "Oğul Şiiri" (Poemas Del Hijo), şiirleri içersinde en önemlisi (daha doğrusu baş-yapıtı) olarak kabul edilir. Bu şiirde insanı sar(s)an en önemli öğe, şiir boyunca akan o büyük tutkudur: Bir kadının en büyük arzusu sevdiği adamdan bir oğul doğurmaktır. Sevdiği adamın ölümüyle, çocuğunu doğurmak olanağı yok olmuş kadının yaktığı ağıttır bu şiir. Acılı, tutkulu bir ağıt. Böylece başlar acı ve umutsuzluk tutkuyla akmaya Mistral'in karanlık şiiri boyunca. (Mistral'in nişanlısının canına kıyması duygu yükü ağır basan, umutsuz ve karmsar şiirler yazmasına yol açar. "Oğul Şiiri"nin yer aldığı kitap "Umutsuzluk" için Mistral şöyle demiştir: "Bu acı kitabı dilerim Tanrım affeder.")
Şili'li büyük ozan Pablo Neruda "confieso Que He Vivido" adlı anılarında (bu yapıt "Yaşadığımı İtiraf Ediyorum" adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir) şöyle bahsediyor Gabriela Mistral hakkında: "... Tarlanın sarı ve titreyen bir halı olduğu bu Eylül ayınada çiçekleniyor kolzalar. Burada, sahilde gürlüyor güney rüzgarı dört gündür fevkalede bir kızgınlıkla. Gece rüzgarın bütün devinimleriyle dolu. Aynı anda okyanus hem yeşil bir pencere gibi açık ve hem de koskocaman beyazlık gibi.
Gel, Gabriela, kolza-tarlalarının sevgili kızı, bu taşlardan, bu kocaman rüzgarlardan gel. Sevinçle karşılıyoruz ve selamlıyoruz seni. Kimse unutmayacak senin şarkılarını ve senin yabansı alıç-dikenini, Şili'nin kar'ını. Şili'lisin sen. Halka değginsin sen!..."
Gabriela Mistral ana-dilini yetkinlikle kullanan bir şairdir. İspanyolca yazdığı yetkin dizelerin başka bir dilde verilemeyeceğini düşünüyordu Mistral. Bu yüzden uzun yıllar şiirlerinin çevrilmesine izir vermemiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak da İspanyolca konuşulmayan ülkelerde uzun yıllar tanınması olanaklı olmadı Mistral'in.
1945 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Gabriela Mistral, ülkesi ve Unesco yararına uzun bir pedagoji ve kültür kariyerinden sonra, bütün dünya tarafından tanınan ve sevilen bir şair ve insan olarak, 1957 yılında, bir konferans için bulunduğu Long Island' (ABD'de) ölür.
Bu ölümsüz şiirleri Türkçe'ye kazandırmış olmaktan övünç duyuyorum. Eğer bu şiirler Türkçe'de kulağa hoş geliyorsa, bu her şeyden önce Gabriela Mistral'in büyük bir şair olmasından kaynaklanıyor.
Evet, Şilili'dir Gabriela Mistral. Türkiyeli'dir, Çinli'dir, Sudanlı'dır, O. Özetle dünyalıdır Gabriela Mistral. Çünkü dünyanın bütün anaları için söylemiştir türkülerini. Bu yüzden kimse unutmayacak şarkılarını O'nun. Halka değindir çünkü O. Dünya halklarına...
Son olarak, bu çevirileri Sevgili Annem Hüsne Aksoy ile Sevgili Manevi-Annem Aysel Turan'ın ve Sevgili Sevgilim Özgür Özmen'in kişiliklerinde, Türkiyeli bütün onurlu kadınlara ithaf ettiğimi söylemek istiyorum.
İsmail H. Aksoy
Kopenhag/Danimarka

İsmail Haydar Aksoy'un Türkçe'de henüz yayımlanmayan çevirisinden alınmıştır.

İçindekilere geri dön