22. Sayı
Maria Enriqueta'ya
I.)
Güzellik
Dünyadaki nesnelerin bize eklediği bir aşk yarasıdır şarkı.
Sen, hırçın adam, bir kadının kabaran etini dölleyen. Ne ki biz döllenip, delik
deşik oluruz dünyadaki güzellik karşısında, çünkü yıldıza bürünmüş gecenin
sevdası büyüledi bizi tensel sevda gibi.
Bir şarkı bizim dünyadaki güzelliklere yanıtımızdır, tiril tiril titreyen bir
yanıt, çıplak bir meme karşısındaki titreyişin gibi karşı koyulmaz.
Güzelliğin okşayışına kanla karşılık verdiğimizde ve yantladığımızda
sayısız çağrışları, inan senden daha çok acı çekeriz biz.
II.)
Şarkı
Bir kadın şakıyor ovada. Yayılıyor alaca-karanlık ve silip süpüryor O'nu; ne ki
şarkısı yeşertiyor O'nu tarlada.
Yüreği, ırmak taşına çalınıp kırılan bir kadehti bu akşam. Ne ki şakıyor
hala; gizli yara şarkının telini gerip, inceltiyor. Değişiyor sesin tonu ve
ıslanıyor kanla.
Tarlada dilsizleşiyor başka sesler de ölen günle. Biraz önce öldü gitti en son
kuşun şarkısı. Ama ölümsüz yüreği, acılarla yaşayan ve acılarla parıldayan
yüreği topluyor bütün o suskun sesleri kendi sesinde.
Akşam vakti dilsiz kesilen bir koca için mi söylüyor şarkısını, yoksa bağrında
uyutacağı çocuğa ninni olsun diye mi şakıyor? Gecenin patlayışında yalnız kalan
bir çocuktan daha da korkmuş olan yüreğini avutmak için mi yoksa?
Bu şarkının annesi olmak ve karşılamak için onu, geliyor gece; yıldızlar insansı
bir şefkatle parıldamaya başlıyor, bütün bir gök-kubbe insancıllaşıp, anlayış
gösteriyor dünyanını acılarına.
Yakamoz kadar berrak şarkı, temizliyor ovayı ve yunuyor insanların birbirinden nefret
ettikleri günü. Sürdürüyor kadın şarkısını, gırtlağıyla nefes alıyor gün ve
yükseliyor yıldızlara doğru.
III.)
Düş
Tanrı dedi ki bana: - Sana bıraktığım tek şey bir kandil, gece için. Ötekiler
aceleyle gittiler, sevda ve arzu içinde. Sana Düşlerin Kandili'ni bıraktım ve
yaşayacaksın böylece ılık ışığında bu kandilin.
Ne sevdanın onu seçenlerin yüreklerini kavurduğu gibi kavuracak bu lamba yüreğini ne
de arzu çanağının başka ellerde çatladığı gibi çatlayacak kandilin. Alazı huzur
saçacak.
Eğiteceğin zaman insan-oğullarını, bu ışıkta eğit ve böylece derslerin
tatlılık olacak. İplik eğireceğin ya da yün ve keten dokuyacağın zaman, püskül
bu ışığın halesiyle büyüyecek.
Konuştuğun zaman sözlerin daha yumuşak olacaktır onları katı gün ışığında
düşündüğünden.
Ateşi besleyen yağ yüreğinden akacak ve bazan acı verecek yüreğin, ezildiğinde bal
ve yağla dolan yemiş gibi. Hiç önemi yok bunun!
Gözlerinden yansıyacak uysal halesi kandilin ve gözleri şaraptan ya da ihtirastan
yanan herkes soracak: Neyin nesidir bu alaz ki ne hummalı bir ateşle kavurur ne de yakar
yok eder O'nu?
Ne ki sevecekler seni çünkü senin acınacak biri olduğunu sanacaklar; evet, sana
merhamet gösterdiklerini sanacaklar. Ama gerçekte merhamet gösteren sensin,
bakışınla avuturken onları tam ortasındayken onların.
Bu kandilin halesinde insanın çektiği acılar gibi doğmuş olan ateşli şiirleri
okuyacaksın ve açıklayacak onlar kendi gizlerini sana. Kemanlardan yükselen müziği
duyacaksın ve bakarken dinleyen yüzlere bileceksin ki, sen daha derinden inciniyorsun ve
daha fazla zevk alıyorsun müzikten. İnancıyla sarhoş rahip seninle konuşmaya
geldiğinde, uysal ve kalıcı bir Tanrı sarhoşluğu görecek gizlerinde ve diyecek ki
sana: -Bu inanmışlık sende her zaman için varolacaktır ne ki ben ancak kendimden
geçtiğimde yanabilirim Tanrı aşkıyla.
IV.)
Sanatçı İçin On Emir
1. Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi olan güzelliği seveceksin.
2. Tanrısız sanat olmaz. Yaratan'ı sevmesen bile, O'nun yarattığı gibi yaratmakla
doğrulamış oluyorsunun O'nu.
3. Güzelliği duyular için bir tuzak yemi olarak üretmeyeceksin ama ruhun doğal
gıdası olarak üreteceksin.
4. Güzelliği, şehvet ya da kendini beğenmişlik için bir bahane olarak
kullanmayacaksın. Güzellik tanrısal bir alıştırmadır.
5. Ya pazarlarda satılığa çıkarmayacaksın yapıtını ya da aramayacaksın
güzelliği. Güzellik bakiredir ve pazardaki haspalara benzemez.
6. Yüreğinden yükselecek güzellik şarkısıyla arınan ilk kişi sen olacaksın.
7. Senin güzelliğinin adı aynı zamanda şefkat ve insan yüreklerine avuntu olacak.
8. Çocuğu doğurur gibi doğuracaksın yapıtını ve beleyeceksin yapıtını
yüreğinin kanıyla
9. Güzellik senin için mışıl mışıl uyutan afyon olmayacak ama seni eyleme geçiren
soylu bir şarap olacak. Kadın ya da erkek olmayı bıraktın mıydı, sanatçı
sayılmazsın artık.
10. Her yapıttan sonra utanç duymalısın. Çünkü senin düşlerinin ilkelerine göre
yaşamıyor yapıtın.
Mistral Hakkında
Gabrial Mistral, doğum-adı ile Lucilla de Maria Goday Alcayaga, 7 nisan 1889'da
Şili'nin kuzeyinde, And dağı yamaçlarındaki Vicuna kasabasında doğar. Bir
öğretmenin kızı olan Gabriela Mistral, onbeş yaşından başlayarak hayatı boyunca
öğretmenlik yapar. Daha sonra bakan ve devlet-başkanı olacak Pedro Aguirre Cerda ile
1910 yılında tanışır. Cerda daha sonaki yıllarda Mistral'e pedagoji alanında
görevler verir. Mistral, 1918'den 1920 yılına kadar Şili'nin güneyindeki Punta
Arenas'da öğretmenlik yapar.
1914 yılından başlayarak birçok dergide şiirleri yayınlanır Mistral'in (1914
yılında Wuegos Florales Ödülü'nü kazanır). Bu şiirler 1922 yılında yayınlanan
"Umutsuzluk" (Decolacion) adlı kitabında toplanır. 1923 yılında ilk Meksika
yolculuğunu bir pedagoji konferansına katılmak amacıyla yapar.
1924 yılında, ikinci kitabı "Şefkat" (Ternura) yayınlanır. Bundan sonra
ülkesinin kültür-ataşesi olarak Latin Amerika'ya, Kuzey Amerika'ya yolculuk eder. 1938
yılında üçüncü kitabı "Ormancılık" (Tala) ve 1954 yılında dördüncü
şiir kitabı "Üzüm-ezeceği" (Lagar) yayınlanır.
Latin Amerika'nın "tanrısal Gabriela"sı Gabriela mistral büyük tutkuların
şairidir. Bu seçmede de yer alan "Oğul Şiiri" (Poemas Del Hijo), şiirleri
içersinde en önemlisi (daha doğrusu baş-yapıtı) olarak kabul edilir. Bu şiirde
insanı sar(s)an en önemli öğe, şiir boyunca akan o büyük tutkudur: Bir kadının en
büyük arzusu sevdiği adamdan bir oğul doğurmaktır. Sevdiği adamın ölümüyle,
çocuğunu doğurmak olanağı yok olmuş kadının yaktığı ağıttır bu şiir.
Acılı, tutkulu bir ağıt. Böylece başlar acı ve umutsuzluk tutkuyla akmaya
Mistral'in karanlık şiiri boyunca. (Mistral'in nişanlısının canına kıyması duygu
yükü ağır basan, umutsuz ve karmsar şiirler yazmasına yol açar. "Oğul
Şiiri"nin yer aldığı kitap "Umutsuzluk" için Mistral şöyle
demiştir: "Bu acı kitabı dilerim Tanrım affeder.")
Şili'li büyük ozan Pablo Neruda "confieso Que He Vivido" adlı anılarında
(bu yapıt "Yaşadığımı İtiraf Ediyorum" adıyla Türkçe'ye
çevrilmiştir) şöyle bahsediyor Gabriela Mistral hakkında: "... Tarlanın sarı
ve titreyen bir halı olduğu bu Eylül ayınada çiçekleniyor kolzalar. Burada, sahilde
gürlüyor güney rüzgarı dört gündür fevkalede bir kızgınlıkla. Gece rüzgarın
bütün devinimleriyle dolu. Aynı anda okyanus hem yeşil bir pencere gibi açık ve hem
de koskocaman beyazlık gibi.
Gel, Gabriela, kolza-tarlalarının sevgili kızı, bu taşlardan, bu kocaman
rüzgarlardan gel. Sevinçle karşılıyoruz ve selamlıyoruz seni. Kimse unutmayacak
senin şarkılarını ve senin yabansı alıç-dikenini, Şili'nin kar'ını. Şili'lisin
sen. Halka değginsin sen!..."
Gabriela Mistral ana-dilini yetkinlikle kullanan bir şairdir. İspanyolca yazdığı
yetkin dizelerin başka bir dilde verilemeyeceğini düşünüyordu Mistral. Bu yüzden
uzun yıllar şiirlerinin çevrilmesine izir vermemiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak
da İspanyolca konuşulmayan ülkelerde uzun yıllar tanınması olanaklı olmadı
Mistral'in.
1945 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Gabriela Mistral, ülkesi ve Unesco
yararına uzun bir pedagoji ve kültür kariyerinden sonra, bütün dünya tarafından
tanınan ve sevilen bir şair ve insan olarak, 1957 yılında, bir konferans için
bulunduğu Long Island' (ABD'de) ölür.
Bu ölümsüz şiirleri Türkçe'ye kazandırmış olmaktan övünç duyuyorum. Eğer bu
şiirler Türkçe'de kulağa hoş geliyorsa, bu her şeyden önce Gabriela Mistral'in
büyük bir şair olmasından kaynaklanıyor.
Evet, Şilili'dir Gabriela Mistral. Türkiyeli'dir, Çinli'dir, Sudanlı'dır, O. Özetle
dünyalıdır Gabriela Mistral. Çünkü dünyanın bütün anaları için söylemiştir
türkülerini. Bu yüzden kimse unutmayacak şarkılarını O'nun. Halka değindir
çünkü O. Dünya halklarına...
Son olarak, bu çevirileri Sevgili Annem Hüsne Aksoy ile Sevgili Manevi-Annem Aysel
Turan'ın ve Sevgili Sevgilim Özgür Özmen'in kişiliklerinde, Türkiyeli bütün onurlu
kadınlara ithaf ettiğimi söylemek istiyorum.
İsmail H. Aksoy
Kopenhag/Danimarka
İsmail Haydar Aksoy'un Türkçe'de henüz yayımlanmayan çevirisinden alınmıştır.