!ktphane.gif (4763 bytes)

24. Sayı

Öğrenci Hareketi Üzerine Mektuplaşmalar

Marcuse Adorno

Prof Dr. Theodor Adorno
6 Frankfurt am Main
Kettenhotweg 123
19 Haziran 1969
Sevgili Herbert,
Her iki mektubun için de çok teşekkür ederim. Kendimi, sebebi kesinlikle psikolojik olmayan ve kendimi ifade edebilme yetimi hiç de iyi etkilemeyen derin bir depresyona düşmüş hissetmeme rağmen, becerebildiğim kadarıyla yanıt vermeye çalışacağım. Bu yüzden, herşeyden önce, kendimi tekrar edersem sabırlı olmanı diliyorum. Buradaki atmosferi anlayabilmen için, derslerimin bir kez daha kesintiye uğratıldığını belirteyim. Hem de bu defa bir mazerete bile gerek duyulmadan.
Mektubumda, öğrencilerin Enstitüye yönelik düşmanlıklarının sebeplerine dair hiçbir şey bulunmadığını yazmışsın. İşgale kadar herhangi bir sebep de yoktu. Bunu ancak polis çağırmak zorunda kalacağımızı hesapladıkları an yaptılar. Muhalif harekette yer alan öğrencilerin azalan ilgilerine karşılık, bir şekilde dayanışma sağlamanın tek aracı buydu. Krahl bunu oldukça iyi hesapladı. Bizim yerimizde sen olsaydın daha farklı davranamazdın; senin verdiğin "kişilere fiziksel anlamda zarar vermek ve üniversitenin eğitimsel işlevlerine hizmet veren malzeme ve tesisleri tahrip etmek anlamında gerçek bir tehdit varsa" koşulu burada tam olarak geçerliydi. Senin, Enstitüye yönelik düşmanlık dediğin, bizim provokasyona uygun bir tepki vermemizden kaynaklanıyor, o kadar.
Enstitünün 'bizim eski Enstitümüz' olduğuna karşı çıkıyorsun. New York'takiyle aynı olmadığı çok açık. O günlerde, az çok olgun diyebileceğimiz ve çoğu oldukça uzun zamanlar birlikte çalışmış entellektüellerden pek çoğunu bir araya getirebilmiştik, burada tüm yandaşlarımızı kendimiz eğitmek zorunda kaldık. Resmi para yardımları çalışmanın gidişatını etkiledi, şöyle ki ampirik araştırmaları yapmak zorunda kaldık fakat neticede 'Otorite ve Aile' ancak göç yıllarında bitirilebildi ve 'Otoriter Kişilik' de bütünüyle burada çıkartıldı. Ek metodolojik çalışmalarla yaptığımız grup araştırmaları, 'Öğrenciler ve Siyaset' cildi, Temel Alman Derecelendirmesi üzerine hazırlanmakta olan kitap veya kapsamlı NPD (Alman Nasyonaldemokrat Parti) incelemesi gibi yaptığımız ampirik çalışmalardan utanç duymamız gerektiğine inanmıyorum. Tüm bu çalışmalarda, para sağlayanlar üzerine en ufak bir bilgi bulamazsın. Ne Jürgen'i (Kendisi resmi olarak enstitünün yönetiminde yer almasa da fiilen üyesidir) ne de beni, bu çalışmalar için teorik ilgi alanlarımızı yok saymakla suçlayamazsın. Bu seride, sadece Max ve benim tarafımdan yazılan kitap değil Alfred Schmidt'in Marx üzerine, Parlemento Dışı Muhalefetin bir üyesi olan Negt'in Comte ve Hegel üzerine ve Bergmann'ın Talcott Parsons'a karşı yazdığı kitap gibi çok sayıda kuramsal çalışma da bulunuyor. Bir de benim kitaplarım var tabii. Bence, sadece bugün değil tüm yaşamımız boyunca, Enstitü'nün aşmak zorunda olduğu engeller düşünülecek olursa, gayet kaydadeğer sonuçlara ulaştık. Biri veya ötekinin yapmadığı şeyler üzerinden getirilen bir yaklaşım herhangi bir şey ve herhangi bir kişi üzerinden değerlendirilebileceğinden muğlak kalacaktır.
Tartışmamızın özünün ne olduğu daha Crans'ta açıklığa kavuşmuştu. Sana göre en vurgulu anlamıyla praxisin bugün için önü tıkalı değildir; ben farklı düşünüyorum. Eğer Almanya'daki muhalif öğrenci hareketinin sosyal bir müdahale yaratacağına dair en ufak bir inancım olsaydı nesnel eğilim hakkında bildiğim ve düşündüğüm herşeyi inkar etmek zorunda kalırdım. Ancak bunu yapamayacağı için, etkisi iki yönüyle tartışmalıdır. Birincisi, Almanya'da henüz dinmemiş bir faşist potansiyeli sonuçları hiç de umurunda olmadan alevlendirebilir. İkincisi, içinde barındırdığı ve geliştirdiği eğilimler doğrudan faşizmle buluşuyor - ki burada da ayrılıyor olmalıyız. Bunun belirtilerini, birini tartışmaya çağırıp sonra bunu imkansız hale sokma tekniğinde, gerici duran ve hatta bu duruşu devrimle karıştıran barbarca bir insanlıkdışı davranış tarzında; körü körüne bir eylemlilik önceliğinde ve isyan ettiği şeye, yani bizim teorimizin içerik ve biçimine, ilgisiz kalan şekilcilikte görüyorum. Burada Frankfurt'ta ve kesinlikle Berlin'de de 'profesör' kelimesi insanları bir kenara atmak veya hoş bir şekilde ifade ettikleri gibi 'onları aşağılamak' için kullanılır, tıpkı Nazilerin zamanında Yahudi kelimesini kullandıkları gibi. Artık, geçen iki ay zarfında sürekli olarak karşı karşıya kaldığım şeyleri birbirinden bağımsız bir kaç küçük olay olarak görmüyorum. Eski günlerde ikimizi de gülümseten bir lafı tekrar etmek gerekirse, küçük olayların bütünü sendromu yaratır. Diyalektik, diğer şeylerin yanında, amaçların araçlara kayıtsız kalmayacağı anlamına da gelir; burada olup bitenler, gündeme, 'bağlayıcı kararlar'a, sayısız komite ve benzerlerine bürokratça takılıp kalmak gibi, en küçük ayrıntısına kadar, karşı çıktıklarını iddia ettikleri ve bizim de aslen karşı çıkmakta olduğumuz bir teknokratizasyonun özelliklerini korkunç bir şekilde gözler önüne seriyor. Öğrenci hareketinin faşizme kayma tehlikesini senden çok daha fazla ciddiye alıyorum. Frankurt'taki İsrail büyükelçisini susturduktan sonra, bunun anti-semitizmden dolayı ve harekete İsrailli bir PDM kişisinin kazanılması için yapılmadığına dair verilen güvence hiçbir işe yaramaz. Ren'deki Çinlileri beklemeye bile gerek yok. Mümkün olan her fırsatta bizi hatırlatarak öfkelerini bize yönelten o çılgın bakışlı gözlere bir baksan yeter. Kafanda bu tip bir desublimasyon olduğunu düşünemiyorum, ancak kültür endüstrisinin su yüzünde kalmış kirli köpüğü olan Jazz ve Beat.'in Dokuzuncu Senfoni'nin yerine koyulmasını hiçbir zaman tam anlamıyla aydınlatıcı bulmamıştım zaten. Ancak artık mektupla yazışarak değil yüzyüze tartışmamız gereken bir aşamaya geldik.
Bunun Zermatt'ta gerçekleşmesi gerçekten mümkün değil mi? İçinde bulunduğum durumu göz önüne alırsak , yemin ederim abartmıyorum, iyileşip kendimi toparlamaya çok ihtiyaç duyduğum şu birkaç hafta içinde İtalya olsun, Föhn civarlarında bir yer olsun sıcak iklimlere gitmek fiziksel olarak kaldıramayacağım birşey. Su istiyorsak, bize (Zermatt'taki)üzerinde Domine, conserva nos in pace yazan çeşme yetmez mi?
21 Temmuz'a kadar buradayız, sonra da yukarda olacağız, lütfen yakın zamanda senden bir haber alalım.
İçten saygılarımla
Theodor
Herbert Marcuse
Chez Madame Bravais-Turenne
Cabris, Fransa
21 Temmuz 1969
Sevgili Teddy,
19 Haziran tarihli mektubun İtalya dönüşümüzden sonra geldi. Cohn-Bendit'le karşılaşma oldukça eğlenceli geçti: Sadece konuşup duran korosunu susturmayı ve konuşmamı planlandığı gibi sonuna kadar yapıp bitirmeyi başardığım ( gazetede anlatılanlar yanlıştı) için değil, bu olaylar hakkında İtalyan öğrencilerle yaptığımız tartışmalar, Cohn-Bendit ve yöntemlerinin öğrenci hareketinin çekirdeğinden tamamen soyutlanmış olduğunu gösterdiği için. Aynı şeyi Berlin'deki arkadaşlarımdan da duyuyorum.
Bununla tartışmamızın özü dediğin noktaya ulaşıyorum. Öğrenci hareketinin "sosyal bir müdahale etkisi" yapacağı ihtimaline kesinlikle inanıyorum. Burada esas olarak ABD'yi düşünüyorum ancak Fransa (Paris'te bulunuşum bu inancımı bir kez daha pekiştirdi ) ve Güney Amerika'yı da katabilirim. Elbette, süreci başlatan sebepler birbirinden çok farklı, fakat, Habermas'ın tersine bana öyle geliyor ki tüm bu farklılıklara rağmen motivasyon aynı amacı hedefliyor. Ve bu amaç da şu anda kapitalizme karşı bir protestodur ve Üçüncü dünyadaki uşaklarıyla , kültürüyle ve ahlakıyla varlığını sürdüren bu sistemin köklerine inmektedir. Tabii ki, öğrenci hareketinin kendisinin devrimci olduğu yönünde saçma olacak bir görüşü asla dile getirmedim. Ancak, bugün iktidardaki sistemin içten çöküş açısından katalizörlük yapan en güçlü ve belki de yegane şey bu harekettir. ABD'deki öğrenci hareketi tam da bu tip bir katalizör olarak müdahalede bulunmuştur: politik bilinçlenmenin gelişmesinde, gettolarda bir ajitasyon yaratmada, daha önce sisteme entegre olmuş katmanların radikal bir biçimde yabancılaşmasında ve hepsinden önemlisi, halktan farklı çevrelerin Amerikan Emperyalizmi'ne karşı harekete geçmesinde ( Bu kavramın kullanmasına alerji duyulması için gerçekten bir sebep göremiyorum.) Bütün bunlar çok fazla birşey gibi görünmeyebilir ancak, en gelişmiş ülkelerde bile bir devrimci hareket yok ve sistemin entergrasyonunun vardığı seviye yeni ve ortodoks olmayan radikal muhalefet biçimlerinin ortaya çıkmasını engelliyor. Hemen her zaman olduğu gibi, egemen sınıflar öğrenci muhalefetinin anlamını daha doğru değerlendiriyor: ABD'de okullara ve üniversitelere karşı getirilen baskı araçları acil olarak düzenlendi- Sisteme entegre etme taktiği işe yaramadığı anda, polis karışıyor.
Öğrenci hareketi bugün yoğun bir teori ve pratik arayışı içinde. Geç kapitalist topluma tekabül edecek ve ona karşı olacak örgüt biçimleri arıyor. Hareket içine sızan provakatörler veya provokasyon sebeplerini nesnel olarak teşvik edenler nedeniyle kendi içinde bölünmüş durumda. Frankfurt ve Hamburg'dan kulağıma çelinen bazı sansasyonel lafları senin kadar ayıplıyorum. Bir intihar eylemi olarak gördüğüm 'Üniversiteyi yıkın' sloganına karşı kamuda yeterince savaş verdim. Tam da böyle bir durumda harekete yardım etmemiz gerektiğine inanıyorum, teorik olduğu kadar onu baskı ve karalamalara karşı savunma noktasında da.
Bugünün Enstitüsünün hala eskisi gibi olup olmadığına dair sorgulamam kesinlikle yayınladıklarına değil politik duruşunu kaybetmiş olmasına işaret ediyordu. Tekrar edeyim: Aracı olma kavramını hiçbir şekilde silmiş değilim, ancak bazen kendini somut olarak apaçık ortaya koyacağı durumlar oluyor. Kendi dinamiğine, büyük ve gerçekten tarihsel konumuna göre Enstitünün Amerikan Emperyalizmi'ne, Vietnam'daki kurtuluş mücadelesine karşı net bir tavır geliştirmesi gerekiyor ve egemen sömürücü kapitalizm olduğu sürece bundan, basit bir "Ren'deki Çinliler" hikayesi olarak söz edilemez. Enstitünün Almanya'daki Amerikan politikasıyla özdeşleştirildiğini daha 1965'lerde duymuştum.
Şimdi de mektubumun en sevimsiz bölümüne geleyim. Tesadüfen Spiegel'de Max'ın da bana saldıranlar korosuna katıldığını gördüm. Farklılıklarımızın ortaya dökülmemesi için itina göstermiştim. Artık kamu önünde cevap vermem gerekiyor. Max'ın ortak tartışmalarda geliştirilen fikirleri özel mülkiyetine alıp sahiplenerek bana saldırması şaşırtıcı geldi; bu düşüncelerin çalışmamda 'ham ve basit' bir hal aldığını memnuniyetle kabul ederim. Bence bu hamlık va basitlik sayesinde bu düşüncelerin radikal özü tekrar dikkat çekebildi. Dahası: Habermas otuzlarda yazılmış bir makalenin yeni baskısının önsözünden şu alıntıyı yapmış (bu bana gönderilmedi): 'Farklılık güç ile kurulan ilişkide yatar, iktidarsız güç karşı tarafa hizmet eder. Doğruluk adına, tüm hataları ile kuşkulu demokrasinin, çöküşünün sonucu olacak bir diktatörlükten daima daha iyi olduğunu açıkça söylemenin gerekli olduğunu düşünüyorum. 1930'ların Horkheimer'ı, bugün, böylesine diyalektik dışı, böylesine teori dışı yazmış olabilir mi? Bu cümle bana "kötünün iyisi" tipli basmakalıp laflar türünden bir ifadeymiş gibi geliyor. Yoksa öyle bile değil mi? "Demokrasi" gerçek içeriğinden koparılmış, soyutlanmıştır: geç kapitalizmin egemenlik kurma biçimi. Bu soyutlama şu sorunun hasıraltı edilmesine izin veriyor: kimin için 'daha iyi' ? Vietnam için mi? Biafra için mi? Gettoların Güney Amerika'nın köleleştirilmiş insanları için mi? Bu sistem globaldir ve tüm hatalarıyla, neo-koloniyalizm ve neo-faşizmi uygulayan, onun için para veren ve güvenliğini sağlayan da bu sistemin demokrasisidir ve özgürleşmeyi engeller. Çifte soyutlama: alternatifler, neo-faşizm ve bu demokrasi değildir. Bu demokrasi, kapitalist bir demokrasi olarak, içkin dinamiğine bağlı olarak, bir zorlama rejimini getirir. Neden onun çöküşü varolandan daha kötü bir diktatörlük getirmek zorunda olsun ki? Böyle bir gelişimi önlemek tam da bugünün muhalif hareketinin, özellikle de öğrenci hareketinin görevi değil mi? Ve bu hareketi başlangıcından itibaren, herşeyden önce vicdan rahatlığıyla bir gücün varlığından bahsetmek bile çok şüpheliyken ve baştakilerin dayattığı güçle karşılaştırıldığında, "iktidarsız güç" olarak karalamak gerekir mi? Hangisi karşı tarafa daha iyi "hizmet" eder: bu hareketin güçsüzlüğüne yetkili bir onay vermek mi yoksa hareketi güçlendirmek mi? Öğrenciler muhalif hareketlerinin nesnel sınırlarını gayet iyi biliyorlar- bizim bunları tekrar göstermemize ihtiyaçları yok ancak belki bu sınırları aşmaları için yardımımıza ihtiyaçları var. Güç kullanma, " şiddet uygulayıcıları", bütün bunlar karşı tarafta, harekete ket vuranların kampında yer alıyor, onun kategorilerini alıp, muhalif hareketi mimlemek için kullanmaktan kaçınmalıyız. Sistemin çöküşünden sonraki diktatörlüğe gelince. Her ikisi de diktatörlük kategorisi altına sokulan, özgürlük mücadelesi için kullanılan şiddet ile baskının şiddetini bir tutmama yönündeki kuramsal cesaretimiz olmalı. Ne kadar korkunç olursa olsun, kendisine yıllarca işkence etmiş ve onu sömürmüş efendisini vuran Vietnam köylüsünün yaptığıyla, isyan eden köleleri vuran toprak efendisinin yaptığı bir tutulamaz. Parlementer-demokratik kurumlar, hala özgürlük hakkının teminatını veriyorlar ve derinleşen baskıya karşı duruyorlarsa elbette desteklenmelidirler. Yalnız, onlar öğrenci eylemleri tarafından değil egemen sınıf tarafından parçalanıyor. Bugün ABD'de eyalet yasama kurumları yoğun baskının merkezidir ve bu son, Yüksek Mahkeme'nin Nixon tarafından işgal edilmesi politikanın ne yöne gittini gösteriyor.
Bunlar tartışmamız gereken konulardan birkaçı. Belki ayarlamamaz hala mümkün olabilir. Sonuçta Zermat'tan Pontresina'ya (Harika Glacier Express) direk tren var ve Pontresina'dan Zermatt'a mesafe Zermatt'tan Pontresina'ya olan mesafeyle aynı. Ağustos'un ortasında Habermas'la Zürih'te buluşmayı umuyorum. Ağustos'un 14'üne kadar buradayız: Akdeniz'in sularında hergün yüzmek ve Fransız mutfağı akıl ve beden sağlığımızı iyileştirmemize yardım ediyor.
İkinize de içten selamlar
Herbert
Sosyal Araştırmalar Enstitüsü
Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi
Prof. Dr. Th. W. Adorno
6000 Frankfurt A. M. ı
Senckenberg-Anlage 26
6 Ağustos 1969
Sevgili Herbert,
Mektubuna cevap olarak bir telgraf gönderdim. Bir felaketi önlemek istiyorum. Şu hikaye yüzünden, senin bir tarafta, Max ve benim diğer tarafta kaldığı ciddi bir bozgunluk çıkması çok saçma olur. Bu, her zamanki gibi kaba bir biçimde çarpıtılmış olayı duyar duymaz, tepki vermeden önce meselenin aslını öğrenmek için neden Max'la irtibata geçmediğini anlayamıyorum. Diğer taraftan sana karşı yürütülen bu cadıavını ve bunun düşmanlarımıza verdiği keyfi tiksindirici bulduğumu söylemeliyim. Bunu söylemeye bile gerek yok ama şu an için söylenmesi gerekiyor. Normalde bu tip davalara çok isteksiz olsam da bence Mr. Matthias'ı dava etmen gerekiyor.
Ben de Benjamin'in kitabının basımıyla ilgili olarak, benzer bir şekilde, Sağ (Hannah Arendt) ve PDM aktivistleri tarafından kurmaca bir hikayenin içine düşürüldüm. Bir daktilom olmadığı için, mektubuna düzgün bir cevap ancak Frankfurt'a döndüğümde verebileceğim. Öğrenci hareketine gereken değeri vermeyecek son kişi benim: hareket bütünüyle sıkıyönetim altına girmiş bir dünyaya rahatça geçiş dönemini kesintiye uğratmıştır, ancak bu hareket, içinde totaliter olanın teleolojik olarak var olduğu ve bunun basit bir geritepme ( bu da doğru olsa da) olarak gerçekleşmediği bir delilik haliyle karışmış durumda. Ve ben mazoşist değilim, teoriye geldiğinde değil. Dahası, Almanya durumu gerçekten de farklı. Bu arada, son yaptığım sınavlardan birinde, bir kez daha göz yaşartıcı bombaya maruz kaldım ve ağır konjunktivit rahatsızlığım da olunca çok acı verdi.
Enstitü'nün bugünkü durumuna gelince, kesinlikle New York'ta olduğundan daha fazla bir politik tavırsızlık göstermiyor. Freideburg, Habermas ve bana yöneltilen nefret hakkında hiç fikrin olmadığı çok açık. Frankfurter Allgemeni Zeitung okumak sana biraz fikir verebilir.
Basitleştirme konusunda bütünüyle farklı bir bakış açım var -tıpkı Brecht'in zamanında ona karşı yapmış olduğum gibi- ancak bugün buna giremem.
Herbert; Zürih veya Pontresina'ya gelmem gerçekten mümkün değil. Son mektubumda da belirttiğim gibi, çok zarar görmüş bir Teddie'yle karşı karşıya olduğunu hesaba katmalısın, Max da bunu onaylayacaktır. Ağustos'un ortasına dek yeterince iyi hissediyor olacaksın ve senin adına seviniyorum; ancak bu benim için geçerli değil. Ama bu biraz da rasyonalize edilmiş bencilliğin meşru olduğunu düşünüyorum. Pontresina ve Zermatt arası mesafenin aynılığı hakkında yazdığın cümlenin tersine çevrilebilmesi ne iyi. Ve burada, senin de iyi bildiğin gibi , Engadin'de olduğundan çok daha huzurlu ve barışçıl bir ortam bulmak mümkün. Sonuçta buraya seninle buluşmak üzere geldik. Başından beri burayı o kadar korkunç mu buluyordun? Mutlaka konuşmamız gerektiği konusunda da hemfikir olmalıyız. Sanırım sana Eylül'ün beşinden dokuzuna kadar Venedik'te olacağımı (Hotel Regina) ve 27 Ağustos'a kadar da burada olacağımı daha önce de söylemiştim.
En içten dileklerimle , Gretel ve Inge'den de
Sevgiler
Teddie
Kızıl Danny hakkında sana söyleyeceğim birkaç şey var: olanbiten gülünç komik bir hikayeden ibaret. Onun karıştığı sokak çatışmalarının gerçekten sevimli bir yanı var herhalde. Ve Frankfurt'ta hala daha insani olanlardan biri olarak sayılıyor. Quel monde! ( Ne biçim dünya!)
Elyazısı bir müsveddeden kopyalandı
Dostça selamlar
(Hertha Georg, sekreter)

İçindekilere geri dön