24. Sayı
75 yıllık Cumhuriyet tarihimizin "tarihini" ne kadar biliyoruz? Tek tek insan
olarak, aydın olarak, toplum olarak değil 75 yıl, belki de kimi yanlarına tanık
olduğumuz çok daha yakın dönemler bile toplumsal bilincimizden sıyrılıp gitme
sürecinde. Unutmak, hatırlamamak ve bilmemek döngüsündeyiz.
Resmi tarih anlayışımız, hiç bir dönemde geçmişi gerçek yüzüyle görmedi ve
göstermedi. Bilmenin, öğrenmenin önüne konulan engeller, yıllar boyu
"gerçeği" bilinmezliğin yoğun sisinin içinde bıraktı. Unutulsun,
tanıkları yok olsun, kaybolsun diye. Osmanlı arşivleri, Cumhuriyet dönemi arşivleri
hala sırlarını saklamaya devam ediyor. Tasnif edilmemiş, temizlenmemiş,
çoğaltılmamış, mahzenlerde zamanın kemirmesine ve çürümeye terkedilmiş belge,
yok etmenin en emin ve tehlikesiz bir başka yolu olmaya devam ediyor.
Yazma yok, belge yok, toplumsal bellek de yok. Oysa tarihsel olayları ve süreçleri
öğrenmek, özgürce tartışmak, irdelemek tek tek birbirimize, genel olarak da tüm
topluma acı verse, sevindirse, öfkelendirse, hayrete düşürse, kıskansak, mutlu
olsak, alkışlasak ve binbir türlü duygunun sarmalında dolaşsak da düşünme ve
olayların ardındaki gerçeği kavrama çabasından bizi alıkoymamalı.
Bu çalışmada derlenen dönemeç, genel tarihsel süreç içinde etkilerini güçlü bir
şekilde duyuran Anadolu ihtilalinin mayalanmaya başladığı 20. yüzyıl başları.
Türkiye'nin toplumsal ve politik şekillenmesinin altüst olduğu, modern anlamda
sınıfsal bölünmenin başladığı, emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık ve
sosyal kurtuluş mücadelesinin içiçe girdiği bir dönem.
Mustafa Suphi'nin yaşamı da ölümü de sıradan bir yaşam ve ölüm olmadı. Mustafa
Suphi ve arkadaşlarının öldürülmesi modern Türkiye'nin ilk ve en büyük faili
meçhul cinayeti. İlk politik toplukırımı.
Mustafa Suphi, her Osmanlı aydını gibi bir "kurtuluş",
"aydınlanma", "varolma" serüveninin ortasında yer aldı. Türk
halkının kurtuluşunun yalnızca işgalci-emperyalist güçlerden bağımsızlığını
kazanmakla sınırlı olamayacağını iddia etti. Bir hülya adamı oldu. İdeallere
bağlandı. Anadolu'nun baştan başa düşman ve onların dostlarıyla kaynadığı bir
dönemde, bu uğursuz ittifakı bozmak için ayağa kalkan Anadolu İhtilalinin yanında
yer almaya koştu. O topyekün boğuşma içinde bir damla "dost" bile önemli
ve gerekliydi ve bu toz dumanda dostları ve düşmanları seçmek kolay değildi.
Öldürüldüğünde 39 yaşındaydı. Kısa yaşamına çok şey sığdırdı. Giresun'da
doğdu. Kudüs, Şam, Erzurum, İstanbul ve Paris'te okudu. Gazeteci ve öğretmendi.
Muhalif oldu, Sinop'a sürgüne gönderildi. Kırım'a kaçtı. Rusya'da savaş
tutsaklarıyla 3 yıldan fazla ikinci sürgünlüğünü yaşadı. II. Enternasyonel'de
Türk delagasyonu başkanıydı. Müslüman Komünistler Kurultayında, Kurultay
Başkanlık Kurulu Üyesiydi.
Türkiye Komünist Partisi'nin kurucusu ve ilk başkanıydı. TBMM'nin çağrılısıydı.
Türkiye'ye dönerken 14 arkadaşıyla Sürmene açıklarında öldürüldü. 28 Ocak
gecesi, karanlık, soğuk bir gece, Karadeniz onunla birlikte 14 yoldaşının mezarı
oldu.
Tarih donmuş bir yapı, tamamlanmış bir son değil. Bir ayağı geçmişte, bir ayağı
içimizde, canlı-hareketli bir adım, yürüyen bir süreç. Onu bilmenin ve sevmenin
önündeki engelleri kaldırmak vazgeçilmez bir amaç olmalı.
Gelişmenin önünü tıkamanın yolu, geçmişin özgürce irdelenmesini engellemekle
başlar. Ancak zaman içinde, geçmişin olaylarına, olgularına, tarihsel kişilerine
toplumsal bir sorumluluk çerçevesinde bakmayı deneyenlerin olması umut verici.
Mustafa Suphi'nin yaşamını konu alan bir iki yapıt daha önce çeşitli dönemlerde
yayımlandı. Gerek onlarda gerekse bu çalışmada onun yaşamının her dönemi ve
öldürülmesine ilişkin bilgiler henüz tamamlanamadı.
Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilişlerinin 78. yıldönümünde (28 Ocak 1921)
Sel Yayıncılık, bu çalışmada onun yaşamının, mücadelesinin ve ölümünün
bilinebilen yanlarını biraraya topladı. Şimdilik sır olanların gün ışığına
çıkmasını dileyerek.
Sen bu isimleri istersen
aklında tutma
fakat
28 kanunusaniyi unutma!