!ktphane.gif (4763 bytes)

25. Sayı

Kapitalizm, Patriyarka ve Kadın

Senem Çakmak

Kapitalizm, tarihsel olarak iki ayrı insan grubunun karşılıklı bağımlılıkları sonucu doğmuştur. Sermaye ve işçi sınıfı. Üretim-bölüşüm-tüketim olarak özetlenebilecek yaşam döngüsü, sermayedar ve ücretli emek sahiplerinin çoğunlukta olduğu bir insanlar topluluğu tarafından gerçekleştiriliyorsa, kapitalist bir üretim biçiminden söz etmek gerekir. Kapitalizmi daha önceki üretim tarzlarından ayıran temel fark, kapitalizm içinde emeğin kazandığı niteliksel değişikliktir. Emek, kapitalizmde bir meta olmuştur. Diğer metaların taşıdığı şartları taşır ve kendine özgü bir piyasası vardır. Emek, insanın zihinsel ve bedensel üretim yapabilme yetisini sağlayan enerjinin adıdır. Sermayedarın belirli bir ücret karşılığında emek piyasasından satın aldığı da bu iş yapabilme enerjisidir. Kapitalizmin tüm sırrı, bu iş yapabilme enerjisinin çalışma saati bitiminde kendi tükettiği enerjisinden daha fazla bir enerjiye karşılık gelen metaı sermayedar adına üretmiş olmasıdır. Sermayedarın ayrıcalıklı metaı olan emek gücü karın da, zenginliğin de, modern dünyanın tüm görkeminin de mimarıdır.
Kapitalizmin itici gücü kar etmek, birikim yapmaktır. Gelişkin bir kapitalizm kar etmek için yapar, yapmak için yıkar, yıkmak için yapar. Şehirler, fabrikalar, okullar, teknolojik araçlar ve üretilmiş olan tüm çevre hedeflenmiş bir sonuç olmayıp, birikim sürecinin tali sonuçlarıdır. Örneğin, kapitalizm, okullaşmayı; kültür, bilgi ve becerilerin arttırılmasını insani bir gereklililk olarak görmek yerine; kapitalist üretimin bilgisine vakıf, acımasız rekabet koşullarında öne geçmeye yarayacak yenilikleri yaratacak kafaların yetiştirilme yerleri olarak gördüğü için ister. Kapitalizm bir sistem olarak, önceden hedefler koymaz önüne. Felsefi olarak pragmatik olan kapitalizm, çıkarları için ırkçılığa kayabilir, çevre, çocuk ve kadın vb. sorunlara karşı ilgisiz kalabilir. Kapitalizmin mekanik ve insani değerlerden uzak piyasaya ve "gizli el" olarak adlandırdığı fiyat mekanizmasına bağlanan umutları boşa çıkmıştır. Bizzat kapitalistler, piyasaya ve fiyat mekanizmasına müdahale etmişlerdir. Para ve maliye politikaları başlığı altında toplanan ekonomiye müdahaleler de göstermiştir ki , insandan bağımsız ekonomik bir işleyiş yoktur. Kapitalizm politiktir.
Kapitalizmin tarihi, emek gücünün üretkenliğinin artışının tarihidir. Az zamanda çok üretmek için emek gücü, bilimsel keşif ve icatların makine ve işyeri örgütlenmesine getirdiği yeniliklere uyarlanmıştır. El ile çalışan makinalardan buhar ve elektrik ile çalışan makinelere uzanan yol, birim zamanı daha yoğun kullanmak için katedilmiştir. Üretim anarşisi ve rekabetin kışkırttığı teknolojik yenilikler birbiri ardına gelirken, emeğin bu teknolojik araçları kullanımı da sürekli basitleştirilmekte, emek gücü vasıfsızlaştırılmaktadır. Her vasıfsızlaştırma, emek gücüne ödenen ücretin, metaların değeri içerisindeki payının azalması demektir. Emeğin vasıfsızlaştırılmasına en büyük örnek bilgisayarlardır. Tasarımı, yapımı ve üretimi dar bir mühendis kadrosu tarafından en son bilgiler kullanılarak yapılan bilgisayarların karmaşık bilgisinin günlük kullanıma uygun hale getirilmeleri, basit bir klavyeye sığdırılmaları ile sağlanmıştır. Kapitalizm vazgeçilmez olmak için basit olmayı kabullenmiştir.
Kapitalizm, Patriyarka ve Kadın
Kapitalizmin sorgusu nasıl yapılmalıdır? Açtığı sorunlardan önce tarihsel olarak nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin şu satırlardan takip edilmesi yararlı olacaktır:
"(...) Kapitalist sistem ilerici midir? Bunun tek makul yanıtı kesin bir evet ve hayırdır. Bir yandan, Marx kapitalizme övgü yağdırırken hiç kuşkusuz haklıdır. Marx'ın bıkıp usanmaksızın savunduğu gibi, kapitalizm tarihin gördüğü en dinamik, devrimci, ihlal edici toplumsal sistemdir; engelleri yıkıp geçen, karşıtlıkların yapısını bozan, çeşitli yaşam biçimlerini rastgele birbirine yapıştıran ve sonsuz bir arzu akışını serbest bırakan bir sistemdir. Artık ürün ve ifratla simgeleşen, ölçütleri sürekli çiğneyen kapitalizm, şimdiye dek hayal bile edilmemiş insan enerjilerini besleyen, bireyi incelikli bir karmaşıklığın zirvesine çıkaran bir üretim tarzıdır. Üretim güçlerinin tarihin şimdiye dek tanık olduğu en büyük birikimi olarak kapitilizm, tarihte ilk kez, doyurulmadık isteğin kalmadığı ve meşakkatin gereksizleştiği bir toplumsal düzenin hayal edilmesini olanaklı kılar. Hakikaten ilk küresel üretim tarzı olarak kapitalizm, insanlararası iletişimin önündeki tüm topluluk kaynaklı engelleri kökünden söküp atar ve uluslararası bir topluluğun ortaya çıkmasının koşullarını hazırlar. Gündeme yerleştirdiği politik idealler -özgürlük, adalet, kendi kaderini tayin hakkı, fırsat eşitliği- hiç değilse ilke düzeyinde, sahip oldukları hümanizmin derinliği ve kapsamlarının evrenseliği açısından daha önceki ideolojileri gölgede bırakır.
Bunların hepsi en berbat bedellerin ödenmesi pahasına kazanılır elbet. Potansiyellerin böylesine dinamik, bereketli biçimde serbest kalmaları, aynı zamanda güçlerin kötürümleştirildikleri ve çarçur edildikleri, yaşamların parçalanıp mahvedildikleri ve erkekler ile kadınların büyük çoğunluğunun bir azınlığın faydası uğruna kısır bir çalışma zorunluluğuna mahkum edildiği tarifi zor ve uzun bir insanlık trajedisidir.(...)"(1)
Eagleton'un devrimci yanlarına karşın, "tarifi zor ve uzun bir insanlık trajedisi" olarak tanımladığı kapitilizmin temel çatışma alanları, emek-sermaye, kadın-erkek, üretim-çevre olarak sayılabilir. Burada sosyal bilimlerde yönteme ilişkin bir parantez açmak gerekmektedir: Sosyal bilimlerde incelenen konu ya da 'sorun'un nesnesi nötr değildir. 'Sorun' biraz da böyle bir sorunun varlığına inançla bağlantılıdır. Örneğin bir kapitalist, işçiye ödediği ücretin, işçinin emeğinin mi karşılığı, işçinin kendisini yeniden üretebilmesinin mi fiyatı, yoksa işçinin emek gücünün belirli bir zaman için kiralanmasının mı karşılığı olduğu gibi sorunlarla ilgilenmez. Onu ilgilendiren kar edip etmeyeceğidir. Ancak, bu 'sorun' böylesi bir farkı görebilecek bir bakış açısına sahip kişi için yaşamsal öneme sahiptir. Kapitalizme bu çerçeveden bakılacak olunursa , bazı kesimler için tarihin sonu olan kapitalizm, bazı kesimler için geçirilmesi mutlaka gereken tarihsel bir evre olmaktadır. Çeşitli anti-kapitalist, marksist, feminist hareketlerin de bakış açısı kapitalizmin geçirilmesi yönündedir.
Kapitalizme bir bütün olarak en kapsamlı eleştiriler Marksist kökenlidir. Sermayeyi ve meta ekonomisinin gizini açığa çıkaran Marksist yaklaşım için kurtuluş ve özgürleşme; ücretli emek sınıfını oluşturan kadın ve erkeklerin kendi kaderlerini özgürce tayin edebilecekleri maddi koşulları yaratmak için sermayeye karşı verecekleri mücadele ile sağlanacaktır. Çünkü kapitalist bir toplumda emeğin sermayeye olan bağımlılığı yok edilmeden hayatın diğer yönlerinin de özgürleşmesi sözkonusu olmamaktadır. Dolayısıyla, bu sistemden rahatsız olanların da bu çelişkiyi aşma çabası içerisinde güçlerini birleştirmeleri gerekmektedir.
Marksist çözümlemeye ana gövdesine karşı çıkmamakla beraber, bazı noktalarda karşı çıkışlar olmuştur. Sözkonusu karşı çıkışlar, daha çok Marksist eleştirinin hayatın bazı özgül yanlarının özgül mücadeleler içerisinde aşılabileceğini görmediği; her tür sorunun emek-sermaye ikiliği içerisinde düşünülemeyeceği; sınıfsal bakışın bazı kültürel, ulusal, bireysel durumları açıklayamayacağı yönündedir. Feministlerin getirdiği bazı temel eleştiriler de bunların arasındadır ve bazı çekinceler konularak hiç de gözardı edilecek gibi olmadıkları söylenebilir. F. Engels, "Ailenin, Özel Mülkiyetin, Devletin Kökeni" adlı kitabında, kadınların kurtuluşuna ilişkin olarak şunları söylemektedir: "(...) Kadının kurtuluşunun ilk şartı, bütün kadın cinsinin yeniden kamu işlerine dönmesidir ve bu şart karı-koca ailesinin, toplumun ekonomik birimi olarak ortadan kaldırılmasını gerektirir"(2)
Yöntemsel olarak Marksizmden faydalandıklarını söyleyen sosyalist feministlerin eleştirileri, kapitalizmin gelişimi ile kadınların ücretli emek piyasasına daha çok girecekleri ve bu sürecin de emekçi erkek ve kadınlar arasındaki cinsiyete dayalı işbölümünü kaldıracağına dair savın doğrulanmadığını tesbit ederek işe başlarlar:
"Öyleyse Engels'e göre kadınların işgücü içinde yeralmaları, kurtuluşlarının anahtarıydı. Kapitalizm, cinsiyet farklarını ortadan kaldıracak ve bütün işçilere eşit muamele edecekti. Kadınlar ekonomik olarak erkeklerden bağımsız olacak ve proleterya devrimini ilerletmede erkeklerle eşit zeminde rol alacaklardı. Devrimden sonra bütün insanlar emekçi olup özel mülkiyet kaldırılınca, kadınlar erkeklerden olduğu kadar sermayeden de kurtulacaklardı. Marksistler, işgücüne katılmalarının kadınlar ve aileler için eza demek olduğunun farkındaydılar, bu durumda kadınların iki işi oluyordu; ev işi ve ücretli iş. Gene de Marksistlerin asıl vurguladığı şey, kadınların evdeki sürekli tabiyetlerinden çok, kapitalizmin patriyarkal ilişkileri "erozyon"a uğratmasının taşıdığı ilerici karakterdi, sosyalizmde ev işi de kollektifleştirilecekti ve kadınlar çifte yüklerinden kurtulacaklardı."(3)
Şunu açıklıkla belirtmek gerekmektedir: İşçi statüsüne erişmiş kadınlar dahi işçi erkekler ile aynı konumda olmadıklarına göre, Engels'ten günümüze kadar gelişen kapitalizmin de kadın-erkek eşitsizliğini azaltmadığına bakılacak olursa, kapitalizm ile kadının kurtuluşu arasındaki bağın eksik olduğu açıktır. En azından kapitalizmin derinleşmesi ile kadının kurtuluşu arasında kurulabilecek zorunlu bir mantıksal ilişki yoktur; kapitalizm gelişebilir ama kadının konumu iyileşmeyebilir.
"...çeşitli femininst araştırmalarda verilen rakamlara şöyle kabaca baktığımızda erkek işçilerin çalışanların %90'ının erkek olduğu yerlerde, kadın işçilerin de çalışanların en az %70'inin kadın olduğu yerlerde çalıştığını görüyoruz. 'Eşit işe eşit ücret' talebini geçersiz kılan, açık bir 'erkek işi' ve 'kadın işi' ayrımına ek olarak, kadın işçilerin konumları genellikle erkek işçilere göre çok daha dezavantajlı durumda. Kadın işçiler vasıflı olmayan işlerde yoğunlaşmışlar ve erkek işçilere göre ücretleri çok düşük. Kısacası kadınlar üretim yeri ilişkileri içinde sermaye karşısında erkeklerle eşit konumda bulunmuyorlar."(4)
Sermayenin kadın emeğine erkeklerden farklı olarak daha az ücret ödemesi, kadınları vasıfsız işlere mecbur kılmasını sağlayabilen koşullar nelerdir? Bu eşitsizlik emek piyasasındaki rekabetle açıklanmaya kalkışılırsa, bu rekabette zaman zaman da olsa neden hiç kadınların öne çıkmadıkları sorusu yanıtsız kalır. Bu farklılığın nedeninin, emek sermaye ilişkisinin dışında, kadının bir cins olarak özgül konumunda aranması gerekmektedir. Çünkü tüm bu farklılıklar, cinsiyetçi ideolojinin sermaye emek ilişkisinde hem sermaye hem de her sınıftan erkeklerin çoğunluğu tarafından yeniden üretilmesinden kaynaklanmaktadır. Kadının ikinci sınıf bir insan olduğu fikrinin kapitalizm koşullarına eklemlenmesidir çifte ezilmişlik. Erkeğin kadının üzerindeki patriyarkal egemenliğinin kapitalizmde devam eden yansımasıdır.
Marksist çözümlemenin odağı, sınıf ilişkileridir; feminist çözümlemenin nesnesi ise, kadın-erkek ilişkileridir. Anlaşılması gereken, cinsiyetin (biyolojik gerçeğin) nasıl olup da toplumsal cinsiyete (toplumsal bir görüngü) dönüştüğüdür. Heidi Hartmann, bunu patriyarkaya bağlamaktadır:
"Patriyarkayı, yararlı bir biçimde, maddi temeli olan ve hiyerarşik olsa da erkekler arasında, onların kadınlara egemen olmalarını bir karşılıklı bağımlılık ve dayanışma kuran ya da yaratan erkekler arası toplumsal ilişkiler dizisi olarak tanımlayabiliriz. Patriyarka hiyerarşik olsa da ve farklı sınıflardan, ırklardan ya da etnik gruplardan erkeklerin, patriyarka içinde farklı yerleri olsa da erkekler aynı zamanda kadınları üzerindeki egemenlik ilişkilerini paylaşmak bakımından birleşmişlerdir.(...)
Patriyarkanın dayandığı maddi temel, erkeklerin, kadınların emek gücü üzerindeki denetimlerinde yatar. Erkekler bu denetimi, kadınların, kimi temel öneme sahip üretken kaynaklara (örneğin kapitalist toplumlarda geçimi sağlayacak kadar ücret getiren işler) ulaşmalarını önleyerek ve kadınların cinselliğini kısıtlayarak sürdürürler."(5)
Erkekler patriyarkal güçlerini nereden alırlar? Bu güç insan türünün kadın ve erkek diye cinsel bölüşümünün biyolojik yeniden üretimdeki rollerine dayandırılarak sağlanır. Doğada varolma mücadelesi içerisinde birarada bulunan kadın ve erkeklerin cinsel gereksinimleri, doğum, çocuk ve çocuk bakımı gibi uğraşıları moda haline getirilip kalıcılaştırılır ve daha başka toplumsal ilişkiler ve tarzlara da yansıtılarak kadının konumu 'doğal' olarak ikincil kılınır.
"(...) Böylece de kadın ezilmişliğinin bütün sınıflardan erkeklere sağladığı ekonomik, politik ve sosyal pek çok boyutu gözardı edilmiş olmaktadır. Oysa, örneğin, Hartmann'a göre, erkekler kadının ezilmişliğinden ev işlerini yapmak zorunda kalmamak, karıları ve kızlarının kendilerine hizmet etmelerini sağlamak ve de emek piyasasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olmak gibi çeşitli yararlar sağlamaktadır. Kısacası, ataerki, Engels'in öngördüğü gibi kapitalizmin hızla ortadan kaldıracağı bir sistem olmaktan çok uzakta, kapitalist üretim içinde yeniden üretilen ve beslenen bir ilişkiler ağıdır."(6)
Jenny B. White, "Para ile Akraba" adlı kitabında Türkiye'de kentsel kadın emeğini inceleyerek patriyarkal geleneğin kapitalizme eklemlenmesinin sonuçlarını gözlemlemektedir. Araştırma alanı olarak küçük atölyeler ve evde parça başı işlerde çalışan kadınları esas alan White, kadınları aile, ülke, dünya ekonomilerine bağlayan ideolojik rızanın nedenlerini bulmaya çalışmaktadır. Konuya ilişkin ilk bulgusu şu olmuştur: Kadınlar evde ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar yaptıklarını bir iş olarak görmemektedirler. Örneğin 1987 yılında ev işçisi kadınlar arasında yapılan bir araştırmada, kadınların haftada ortalama yirmi iki saat çalıştıkları ve bu işi ortalama dört yıldır yaptıkları tesbit edilmiştir. Ancak sözkonusu araştırma içerisinde yer alan bu kadınların hiçbiri işlerini ciddiye almamakta ve kendilerinin çalışıyor olarak görmemektedirler.(7) Benzeri durumlar dokumacılıkta, bazı küçük esnaflıkta, yarızamanlı (part-time) işlerde ve tabii ki tarım ve ona bağlı alanlarda da geçerliliğini korumaktadır. Bu tip kadın çalışmalarına boş zaman etkinliği olarak bakılmaktadır.
Türkiye örneğinde 'patriyakal kapitalizm' tanımlamasını en çok doğrulayan veri, Türkiye'deki işyeri büyüklükleridir. Çünkü işyerleri ne kadar küçük ve az kişi istihdam eden yerler olurlarsa patriyarkal bağlar o kadar öne çıkar. DİE'nin yapmış olduğu anketlere göre, tüm Türkiye'de çalışanların dörtte üçünden fazlası ve kentlerde çalışanların da yarıdan fazlası on kişiden az çalışan bulunan işyerlerinde istihdam edilmektedir. Ayrıca tüm iş alanlarının %41'inde ise beş kişiden az personel istihdam edilmektedir. Kuşkusuz bu tür küçük çaplı üreticilerin yaşayabilmeleri, büyük ölçüde ücretsiz aile emeğine, özellikle de kadın emeğine bağlıdır.(8)
Türkiye nüfusunun %65'inin kentlerde, kentli nüfusun üçte birinin gecekondularda, gecekondularda yaşayan kadın ve kız çocuklarının da -yeterli eğitim alamadıkları için- büyük bir çoğunluğunun modern kapitalizmin isteyeceği vasıflarda olamayacakları hesap edilirse, aile içi işlerde istihdam edilmelerine şaşırmamak gerekmektedir. Dünya Bankası'nın Türkiye'ye ilişkin bir raporuna göre, eğitim, kadının işgücüne katılımını belirleyen etmenlerin en önemlileri arasındadır. Erkekler için ise, eğitim ve işgücüne katılım arasındaki ilişki bu kadar belirgin değildir. Dolayısıyla, eğitim açısından bir düzelme, kadınlar için daha tesirlidir.(9)
Kadınları erkeklerin denetiminde tutan geleneksel ilişkiler, değişen dünya ve Türkiye kapitalizminin izlediği yollar ile de uyumludur. Şöyle ki, 1970'lerde dünya kapitalizminin hakim politikaları olan Fordist-Keynesyen yaklaşımların iflası ile esnek birikim modeline geçilmiştir. Fordist üretimde, türdeş malların kitlesel üretimi, bir örneklik ve standartlaşma, stoklu çalışma, katılık, refah toplumu, toplu pazarlık ve sübvansiyon devlet sözkonusu iken, esnek üretimde küçük deste üretim, geçişli ürünler, stoksuz çalışma, esneklik, kollektif gereksinimlerin ve sosyal güvenliğin özelleştirilmesi, firma temelinde pazarlık ve girişimci devlet sözkonusudur.(10)
Fordist-Keynesyen modelden esnek birikim modeline geçişle beraber büyük ölçekli kitlesel üretimin yerini küçük deste üretiminin yapıldığı taşeronlaşmaya bırakmasıyla ucuzluğu nedeniyle kadın emeği, özellikle de çevre ülkelerdeki kadın emeği talep edilir olmuştur. Sosyal güvenlikten yoksun, sendikasız, süresi belirsiz ve düşük ücretli bir çalışma, tüm dünyada ana iktisat politikası olduğu için, patriyarkal geleneğin fazla olduğu Türkiye gibi bir ülkedeki korumasız kadın emeğinin -tekstil, konfeksiyon, tarım sektörlerinde- dünya ile bütünleşmesi daha kolay olmuştur. Küresel ekonomi emek yoğun üretimi taşeronluk yoluyla sanayileşmiş ülkelerden sanayileşmemiş ülkelere alelacele kaydırmakta, böylece, düşük maliyetle üretilen ürünleri yeniden satarak karını yeniden arttırmakta, yoksul ülkelerdeki emek havuzundan yararlanmaktadır.
Türkiye'nin özgün şartlarından hem kadınların fazla dışarıya açılmalarına engel olup hem de gelir getirici bir faaliyetle uğraşmalarını isteyen erkek denetimi için, evde parça başı işler ve ufak atölyeler biçilmiş kaftandır. Hem namus gözetilmektedir, hem de gelir. 'Taşeron Kapitalizmi', patriyarkal cinsiyetçi yaklaşımlar ile birleşip küçük ölçekli üretimdeki emek sömürüsünü aile bağları ve akrabalık ideolojisiyle gizleyerek sürdürmektedir. Kentleşme ve çalışmanın hızla artmasına karşın, aileler hala otoriter ve ataerkildirler ve bireyler arasındaki duygusal ve ekonomik bağlar hala zayıflamamaktadır. Türkiye'deki bu cinsiyet ve akrabalık ideolojisi, ne altyapı ne de maddi kazanç talep etmeyen istikrarlı ve esnek bir işgücünün gelişimine imkan tanımaktadır. Böylece, emek örgütlenmeleri tehdidini de ortadan kaldırmaktadır. Sonuçta, geleneksel aile ideolojisi içerisinde artı değer üretimi için çalışma, toplumsal kimlik ve toplumsal dayanışma yaratan bir emek türü biçiminde tanımlanarak maskelenmektedir.(11)
Sonuç
Kapitalizmin gelişimi ile kadının ücretli emeğin içine katılmasıyla cinsiyetçi ideolojinin maddi ve zihinsel temeli olan ailevi ilişkilerin azalacağı beklentisi doğrulanmamıştır. Patriyarkal geleneklerle uzlaşan kapitalizm, sömürünün devamı için cinsiyetçi ideolojiyi yeniden daha incelikli üretmeye devam etmektedir. Sınıf temelli yaklaşımlar kadın-erkek eşitsizliği sorununa, kadın ve erkek arasındaki gerilimleri gözardı ederek baktıkları için, çözümleri gündelik hayatı açıklayamamaktadır. Kapitalizmin 1970'lerden sonra esnek birikim modelini benimsemesi ile emek ve kadın üzerindeki denetimin koşulları, kendisine daha fazla alan bulabilmektedir. Gündelik yaşamın zorluğu, tüketim toplumu kalıpları, küreselleşen kriz, kadınların sorunlarını gölgelemektedir. Feminist hareket, çözüme ulaşmak için yeterli örgütlülük ve güç bulmakta zorlanmaktadır.

Kaynakça
1- Terry Eagleton, Postmodernizmin Yanılsamaları, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1999, ss. 78-79.
2- F. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin, Devletin Kökeni, Sol Yayınları, 1971, s 105'den aktaran Hacer Ansal, "Kapitalist Üretimde Cinsiyetçilik", Onbirinci Tez, Sayı:9, Şubat 1989, s. 9.
3- Gülnur Savran, Nesrin Tura(der.), Kadının Görünmeyen Emeği, İstanbul: Kardelen Yayınları, 1992, s. 131.
4- Ansal, s. 9.
5- Savran, Tura, s.142.
6- Ansal ss. 9-10.
7- Jenny B. White, Para İle Akraba, İletişim Yayınları, 1999, ss. 24-25.
8- E. Mine Çınar, Günar Evcimen ve Mehmet Kaytaz, "The Present Day Status of Small-Scale Industries(Sanatkar) in Bursa, Turkey", International Journal of Middle East Studies, 20(3), 1988, ss. 287-301'den aktaran Jenny B. White. s. 37.
9-Meltem Dayıoğlu, Zehra Kasnakoğlu, "Kentsel Kesimde Kadın ve Erkeklerin İşgücüne Katılımları ve Kazanç Farklılıkları", ODTÜ Geliştirme Dergisi, 24(3), 1997, s. 332.
10- David Harvey, Postmodernliğin Durumu, Metis Yayınları, 1997, ss. 143-215.
11- White, s. 41.

KAYNAKÇA
Ansal, Hacer. "Kapitalist Üretimde Cinsiyetçilik", Onbirinci Tez, Sayı:9, Şubat 1989, ss.8-22.
Dayıoğlu, Meltem- Kasnakoğlu, Zehra. "Kentsel Kesimde Kadın ve Erkeklerin İşgücüne Katılımları ve Kazanç Farklılıkları", ODTÜ Geliştirme Dergisi, 24(3), 1997, ss. 329-361.
Eagleton, Terry. Postmodernizmin Yanılsamaları, Çev: Mehmet Küçük. 1. Basım., İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1999.
Harvey, David. Postmodernliğin Durumu, Çev: Sungur Savran. İstanbul: Metis Yayınları,1997.
Savran, Gülnur- Tura, Nesrin (der.), Kadının Görünmeyen Emeği. İstanbul: Kardelen Yayınları, 1992.
White, Jenny B., Para ile Akraba., Çev: Aksu Bora, İstanbul: İletişim Yayınları,1999.

İçindekilere geri dön