25. Sayı
Hiç önyargısız bakmak için uğraştım. Kapitalizmin sunduğu her şeye tepkili
olma alışkanlığından sıyrılmaya çaba göstererek... Acaba, dedim, bu kez
gerçekten iyi birşeylerle mi karşı karşıyayız !? Bir kez olsun uluslar arası
pazarın kendi çıkarlarını ikincil gördüğü bir model mi yaygınlaşıyor ? Bu kez
gerçekten işgörenin emeğine yabancılaşmadığı bir uygulamanın arifesinde miyiz ?
Böylesine şatafatlı söylemlerle gün ışığına çıkarılan şey; bir istiridyenin
pırıl pırıl incisi mi, yoksa bir Truva atının içine gizlenmiş kapitalizmin
şeytanca gözleri mi? Sermayenin gücünün, aylaklığa hiç mi hiç izin vermediğini
de biliyorduk oysa; çünkü, Russel'in (1997, s.7) belirttiği gibi, "...şeytan hep
aylaklara yaptıracak bir kötülük bulur..." ve bu kötülüğün kendisine karşı
bir savaşım anlamına geldiğini de çok iyi bilir burjuvazi... Öyleyse, işgörenlerde
aidiyet duygusunu geliştirebilecek ve işten başka bir şey düşünmemelerini telkin
edecek ve hatta insanları buna ikna edip inandırabilecek yeni bir meta-kuram ithal
edilmeliydi. Ve öyle de oldu. Pazar tıkır tıkır işliyor.
Baştan beri, kuşku duyduğum şuydu: orta ve küçük ölçekli sanayi işletmelerinde
TKY uygulaması mümkün olabilir mi ? Nasıl ? Ne kadar iyimser bakmaya çalıştıysam
da bu soruya olumlu bir yanıt vermek mümkün görünmüyor. Hiçbir dış denetim ve
değerlendirme sürecinin işlemediği küçük ölçekli işletmelerde işveren, TKY'nin
bilincine varıp bunu, yanında çalışan personelle birlikte bir demokrasi zemininde
uygulayacak; işte bu, hiç inandırıcı değil. Toplam Kalite Yönetiminin ne demek
olduğuna değindiğimizde neden hiç inandırıcı olmadığı da anlaşılacaktır
sanıyorum. Orta ölçekli işletmeler açısından da durum farklı değil. Çünkü; bir
an önce büyümeye ve piyasa ekonomisindeki yerini sağlamlaştırmaya çalışan orta
ölçekli sanayi işletmeleri, ne TKY ne takım çalışması ne de kalite çemberleri
gibi uygulamaları gerçekleştirecek zihinsel ve fiziksel esnekliğe sahiptir. Büyük
ölçekli işletmelerde ise üretim alanında ortaya çıkan değer fazlasının, meta ve
hizmet satışından elde edilen kar'a eklemlenmesi sonucunda oluşan sermayenin
inanılmaz birikimi, ufak tefek ödüllerle işgörene geri döndürülüp, tüm
çalışanlar; -örgüt kültürü oluşturma, vizyon ve misyon geliştirme gibi dolaylı
hedefleri birincil hedeflermiş gibi gösteren burjuva ile birlikte- hammadde ile
başlayıp kar ile sonuçlanan döngüye ortak edilmeye ve sanki bir anlamda yetki devri
yapılarak memnun edilmeye çalışılmaktadır.
Ve son dönemde, Türkiye'de büyük ölçekli sanayi işletmelerinde uygulanmaya
çalışılan TKY (Toplam Kalite Yönetimi), alan genişlemesi yaparak ekonomik
örgütlerden eğitim örgütlerine sıçramıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, Kasım
1999 tarih ve 2506 sayılı Tebliğler Dergisinde Toplam Kalite Yönetimi Uygulama
Yönergesi yayınlayarak, merkez ve taşra teşkilatlarında eş zamanlı olarak
yürütülmek üzere TKY projesi uygulamasına karar verdi, daha doğrusu emir verdi...
Şimdi, önce TKY'nin ne olduğuna sonra da eğitim sistemi içinde uygulanıp
uygulanamayacağına bakarak bir değerlendirmede bulunmak gerekiyor.
Toplam Kalite Yönetimi, 1940'lı yıllarda Amerika'da geliştirilen ve sonra savaş
sonrası Japonya tarafından bir model olarak benimsenen bir yönetim felsefesidir. Amaç,
işletmelerin; içinde bulunduğu serbest rekabet ortamında sürekli değişen koşullara
uyum sağlayarak ve sürekli kendini geliştirerek, müşteriyi tatmin edecek kalite
ölçütlerini yakalayıp başarılı olmaktır.
TKY, müşteriyi merkeze alan bir yönetim anlayışıdır. Bu yönetim şeklinde tüm
süreçlerin, ürünlerin ve hizmetlerin tam katılım yoluyla geliştirilmesi, iç ve
dış müşteri tatmininin arttırılması ve müşteri bağlılığının
yaratılmasının sağlanması amacıyla işletmede elde edilen sonuçların sürekli
iyileştirilmesi esas alınır (İTÜ-TTGV Kalite Ar&Ge Merkezi).
Sürekli başarının sağlanması ise paydaşların tatminine ve çıkarların
dengelenmesine bağlıdır. Bu paydaşlar; kuruluştan çıkar sağlayan müşteriler,
tedarikçiler, hissedarlar ve bütünüyle toplumdur. Kuruluş ve çalışanları topluma
karşı, düzenleyici ve yasal gereklerin de ötesine geçecek örnek bir sorumluluk
bilinci ve iyi bir ahlaki yaklaşım sergilemelidirler (www.kalder.com.).
İşletmedeki her birey, grup, departman ve proses kendinden bir sonraki aşama ve prosesi
"müşteri" olarak kabul etmeli ve üretimini, müşteri tatmini bilincinde
gerçekleştirmelidir. Bir işletmenin, birbiriyle ilişkili ve iletişimli birçok
birimden oluştuğu göz önüne alınırsa, bu faaliyetlerin sinerjiyi bozmayacak
şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir ki bu da temelde yönetimin görevidir.
TKY'nin felsefesinde temel nokta, sürekli geliştirme ya da özgün adı ile Kaizen'dir.
Kaizen, sürekli arayışı ve dinamizmi ifade eder (Japonca "Kai; değişim ve Zen;
iyi, daha iyi"). Bu yaklaşımla mükemmellik arayışına ve sıfır hata sonucuna
ulaşma hedeflenmektedir. TKY, iş hayatında olduğu kadar bireylerin özel
yaşamlarında da uygulayabilecekleri bir felsefe olarak öngörülmekte ve önce insan ve
bilimsellik ilkesinin yaşamın her basamağında uygulanabilecek bir düşünce tarzı
olarak ortaya çıkması düşünülmektedir.
TKY'de Hoshin Kanri tekniğinin uygulanması gerekmektedir. Hoshin Kanri'nin anlamı,
mevcut sorunları analitik bir yöntemle çözümlemektir. Buradaki anahtar unsurlar;
müşteri odaklılık, süreç odaklılık ve verilerle yönetim, tüm çalışanların
katılımı, çalışanların gelişimidir. Herkesin içinden gelerek hedefe yaklaşması
gerektiği unutulmamalıdır. Herkes sorunun ne olduğunu bilmelidir. Toplam Kalite
Yönetimi'nin ne olduğu ve amacı bilinmezse bunu gerçekleştirmek de zorlaşır
(Özmen, 1999, s.84).
TKY'nin, yaşanan değişimlere uyum sağlayan ve rekabet gücünü geliştirmede yüksek
hız sağlayan bir sistem olduğunu varsayılmaktadır. Buna göre kalite arayışı
çalışmalarıyla savurganlık önlenmekte, verimlilik artmakta ve maliyetler
düşmektedir.
Sonuç olarak, yüksek kaliteli ürünlerin daha düşük fiyattan pazara sürülmesi ile
pazar payı artmakta ve her işletmenin varoluş nedeni olan "kar" amacına
ulaşılmaktadır (İTÜ-TTGV Kalite Ar&Ge Merkezi).
Toplam Kalite Yönetimi, klasik yönetim modellerine kıyasla çok daha yüksek bir
rekabet gücüne olanak sağlar. Ancak bu sonuca ulaşılabilmesi TKY'nin tüm
öğeleriyle birlikte benimsenerek uygulamasını gerektirir. Bu öğeleri kısaca şöyle
belirtmek olasıdır:
1. Müşteri Odaklılık: Müşteriyi merkeze alma anlayışı şu sayıltıya
dayanmaktadır: Günümüzün rekabet ortamı şirketleri "yapılanı satmaya
çalışan"dan çok "istenileni yapmaya çalışan" hale getirmiştir;
istenilenin ne olduğunu belirlemek ise ancak müşteriye yakınlıkla sağlanabilir.
Böylece, rekabetin ana hedefi müşteridir ve müşteriyi ele geçirip tatmin eden
kuruluş piyasada kalıcı olmaktadır.
TKY anlayışında iki tür müşteri kavramı vardır: (a) İç müşteri; üretimin her
aşamasında bir önceki departmanı satıcı, bir sonrakini ise müşteri olarak
algılamak olarak açıklanabilir. (b) Dış müşteri: Firmanın ürettiği mal ve
hizmetleri kullanan veya tüketen kişidir; yani bir örgütün dışındaki toplumsal
çevre, dış müşteriyi oluşturmaktadır. (İTÜ-TTGV Kalite Ar&Ge Merkezi).
2. Sürekli Geliştirme: Buna göre, üst yönetimin liderliğinde, eğitilmiş takımlar
halinde organize olunmalı ve "müşteri odaklılık" hedefi doğrultusunda
sürekli geliştirme çalışmaları yapılmalıdır. Kaizen, işletmede yer alan herkesin
katılımını gerektiren sürekli bir proses olduğu için, hiyerarşideki herkes
faaliyeti sırasında Kaizen ile iç içedir. Tüm ürün, hizmet ve süreçlerin, önemli
yatırımlara gerek kalmadan her zaman iyileştirilebileceği düşünülmektedir
(İTÜ-TTGV Kalite Ar&Ge Merkezi).
Günümüzde en yüksek rekabet gücüne sahip kuruluşlarda kalite yönetiminin temeli
"sürekli gelişme"ye dayalıdır. Hedef belli bir standardı tutturmak değil,
seviyeyi, sürekli ve hızlı bir tempoda geliştirmektir. Orijinal fikirlerin ve
yaratıcılığın özendirilmesi ve desteklenmesi esası söz konusudur.
3. Tedarikçilerle İşbirliği: TKY'de, tedarikçilerle güvene dayalı bir işbirliği
içinde, rekabet gücünü artıracak girdileri en kaliteli en ekonomik ve en hızlı
şekilde temin etmek amaçlanmaktadır. Tedarikçi olarak kastedilenler, bir örgütün
hammaddesini sağlayan çevresel kaynaklardır.
4. Çalışanların Geliştirilmesi ve Katılımı: Çalışanların potansiyeli,
"kuruluşun değerleri" ve "güven ve yetkilendirmeye dayalı kurum
kültürü" ile ortaya çıkarılır. "Bir işi, en iyi, o işi yapan
bilir" temel ilkesini esas alan bu anlayışta iş süreçlerinin iyileştirilmesi ve
geliştirilmesinde bizzat o işi yapan personelin katılımı çok önemlidir. Katılım
ve iletişimi yaygın hale getirebilmek amacıyla öğrenme ve beceri geliştirmeye
yönelik olanakların seferber edilmesi söz konusudur.
5. Süreçler ve Verilerle Yönetim: Tüm faaliyetler sistematik olarak süreçlerle
yönetilmektedir. Süreçler anlaşılmış ve sahipleri belirlenmiş olmalıdır.
Hataları ve eksiklikleri önlemeye yönelik iyileştirme etkinlikleri ile ölçüm ve
istatistik etkinlikleri tüm çalışanların günlük yaşamına entegre olmalıdır.
Yönetim sisteminin temelini; veriler, ölçüm ve bilgi sistemi oluşturmaktadır.
6. Liderlik ve Amacın Tutarlılığı: Kurum kültürünü liderler geliştirmektedir.
TKY'de her düzeydeki yönetimsel işlevlerin, liderlik davranışları ile
sağlanabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, TKY uygulayan bir şirketin politika ve
stratejileri sistematik ve yapısal araçlarla bütün organizasyonda
yaygınlaştırılmalı ve tüm etkinliklerle uyum gerçekleştirilmelidir
(www.kalder.com.).
TKY'nin eğitim örgütlerinde uygulama koşulları var mı ? İşte bu temel sorudan
hareketle eğitim örgütlerinde uygulanmak istenen yeni politikanın irdelemesini
yapabiliriz.
Öncelikle Milli Eğitim Bakanlığı'nın (1999, sayı: 2506) yayınladığı TKY
uygulamasıyla ilgili yönergede geçen temel ilkeleri belirtmekte yarar var. Buna göre;
a) Toplam kalite uygulamaları bir plan ve proje dahilinde gerçekleştirilir.
b) Eğitim hizmetlerinden yararlananların memnuniyetini sağlayacak önlemler alınır.
c) TKY uygulamalarının her aşmasında ilgili tarafların gönül ve beyin gücüyle
katılımı sağlanarak, ekip çalışması ön planda tutulur.
d) TKY uygulamaları çerçevesinde kaynaklar etkili ve verimli kullanılır.
e) TKY uygulamalarında ölçülemeyen hizmet geliştirilemez anlayışından hareketle
hedeflere ulaşma düzeyi sürekli ölçülür.
f) Sistem sürekli sorgulanarak geliştirilir ve iyileştirilir.
g) Eğitim yönetiminde personelin sürekli eğitimi kurumsallaştırılarak niteliği
yükseltilir ve hizmet sunumunda mükemmelin yakalanması sağlanır.
h) Personelin tüm potansiyelini kullanabileceği çalışma ortamı sağlanır.
i) Çağın ve çevrenin sürekli değişimi göz önünde bulundurularak, öğrenen birey
öğrenen organizasyon anlayışı planlı bir şekilde kurumsallaştırılır.
j) Çalışanlara problemin bir parçası olmak yerine, çözümün bir parçası
olunması anlayışı benimsetilir.
k) Hizmetlerin sunumunda iş görenlere kalitenin geliştirilmesinin bütün personelin
işi olduğu anlayış ve yaklaşımı benimsetilir.
l) Gelişmenin değişmeyle mümkün olacağının herkes tarafından bilinmesi
sağlanır.
m) Kurumsal ve bireysel amaçlar arasında denge sağlanarak çalışanların iş doyumu
göz önünde bulundurulur.
Eğitim alanında görmeye çok alıştığımız reform paketlerinin kuram ve gerçek
ilişkisindeki hesabı tutturamayıp nasıl rafa kaldırıldığını bilmekteyiz.
İçinde yaşadığımız ülkenin gerçeklerini, gereksinimlerini ve isteklerini
özümseyememiş; dışarıdan satın aldığı "konserve" kuramlarla işgören
yetkili makamlar, eğitim örgütlerini, şimdi de Avrupa Topluluğuna girme sevdasıyla
dibi görünmeyen bir kuyuya indirmeye çalışıyorlar. Henüz Avrupa'nın gelişmiş
ülkelerinde dahi tartışma aşamasında olan TKY uygulaması, bizim ülkemizde yeni bir
reçete olarak sunuluyor. Beraberinde Norm Kadro, Eğitim Bölgeleri, Müfredat
Laboratuvar Okulları gibi uygulamaları da getirerek. Trafik kazalarında dünya
birincisi olan bu ülkede "taşımalı eğitim" uygulamasına geçilen kararı
veren yetkililerin, delik deşik yollarda minibüslerle okullarına giderken kaza geçirip
ölen öğrencilerin isimlerini gazete sayfalarında gördüklerinde neler hissettiğini
merak ediyorum. Henüz sınıf mevcutlarını kanunda belirtilen 40 sayısına
indirgeyememiş ve fazla öğrenci sayısı için öğretmenine ek ücret ödemeyi bile
düşünemeyen bu ülkede "kalite"ye ulaşmaktan nasıl söz edebilirsiniz !?
MEB'nın TKY Yönergesinde belirtilen temel ilkeleri analiz edersek, gerçeklere uymayan
bir modelle karşı karşıya olduğumuzu görürüz.
Şöyle ki; TKY uygulamasına ilişkin plan ve projeler henüz geliştirilme
aşamasındadır; bu aşamada sayısal veriler ve müsteşar görüşleri dışında bir
kaynaktan yararlanılmadığı görülmektedir. Eğitimcilerin ve eğitim alanındaki
sendikaların katılabileceği bir kamuoyu oluşturulamamıştır. Kanun değiştirmek
kolaydır, asıl iş topluma uygun olan, doğru kanunu yaratabilmektir.
TKY uygulaması çerçevesinde, eğitim hizmetlerinden yararlanacak olan
"müşteriler" in (öğrenci, veli, toplum) memnuniyetini sağlayacak
önlemlerin alınması, çok soyut ve göreli bir ilkedir. Çünkü toplumun her kesiminin
memnuniyet derecesi farklıdır. Eğitim örgütlerinin kimi nasıl memnun edeceğini
belirlemek olasılığı oldukça düşüktür. Üstelik bu konuda merkezi bir iş
gereksinimi belirlemesi de sağlıklı olarak yapılamıyorken...
Okullarda TKY uygulamasına katılacak olan yönetici, öğretmen, öğrenci, diğer
personel ve velilerin gönüllülüğünü sağlamak ve ekip çalışmaları oluşturmak
anlayışı, farklı bir biçimde uygulanıyor zaten. Bu kadar az ücretle çalışan
eğitim işgörenleri gönüllü değil de nedir ? Okullardaki zümre kurulları da bir
ekip çalışmasını ifade etmektedir sözgelimi. Ama asgari ücretin komik rakamlarda
olduğu bir ülkede velilerin gönüllü ve düşünsel katkılarını beklemek bir
hayalden öteye gidemez.
Hedeflere ulaşma düzeyinin ölçülmesi ve buna bağlı olarak hizmetin geliştirilmesi
mantığı bilimsel bir ilkeyi yansıtmakta, ancak, ölçmenin ne kadar bilimsel
olabileceği bu koşullarda kuşkulu... Sözgelimi, kalabalık sınıflarda davranış
değişikliklerine ilişkin nesnel ölçümler yapabilmek ne derece olası ?
Hizmet sunumunda mükemmeli yakalamak ilkesi ekonomik alandaki meta ve hizmet üretimi
açısından bir dereceye kadar düşünülebilir. Ama insan davranışlarını
değiştirmek gibi bir hizmeti ekonomik kategoriye indirgeyerek benzer hedeflere
yönelmek, bir yanılgıdır. Mükemmel hiçbir zaman yakalanamayacaktır; ama bu söz
sürekli geliştirme çerçevesinde düşünülürse daha anlamlı olabilir.
Personelin tüm potansiyelini kullanabileceği çalışma ortamının sağlanması...
Buyurun sağlayın. Siz sağlayalım dediniz de biz hayır mı dedik. Buyurun sağlayın
beyler ! Sınıf mevcutlarını düşürünüz, öğretmenlere özel çalışma odaları
sağlayınız, fiziksel ve sosyal olanakları gerçekleştiriniz, eğitim iş
görenlerinin psikolojik sorunlarını çözünüz, ekonomik sorunlarını ortadan
kaldırınız, vs.vs.
Öğrenen birey ve öğrenen organizasyonu gerçekleştirmenin olası olup olmadığı
konusunda karar verebilmek için bakılması gereken tek şey var: eğitime ayrılan
yıllık bütçe...
Eğitim işgörenlerine problemin değil de çözümün parçası olduğunu benimsetmek de
TKY yönergesindeki bir temel ilke olarak karşımıza çıkmakta. Şunu sormak gerekiyor:
Yetkililer bugüne kadar eğitim işgörenlerinin sunduğu çözümleri dikkate aldılar
mı ? Bundan sonra alacaklarını kim garanti edebilir ki ?
Eğitimde kalitenin geliştirilmesi işinin bütün personelin işi olduğunu içgüdüsel
dahi olsa tüm personel zaten bilmektedir. Bu konuda yapılacak tek şey, eğitim
işgörenlerini ek iş yapmaya mecbur bırakmaktan kurtarmaktır o kadar.
Değişmeyi, gerileme olarak algılayan eğitimcilerin oldukça yaygınlaştırıldığı
bir ülkede gelişim sağlamaya çalışmak için uğraşanların da düşüncelerinden
dolayı ceza görmesi gibi bir çıkmaz durumla karşı karşıya olduğumuzun altını
bir kez daha çizmek gerekir.
Ve son olarak, kurumsal ve bireysel amaçlar dengesi yoluyla iş doyumunun göz önünde
bulundurulması. Acaba bu yeni mi akıllarına geldi insanların; iş doyumunun böylesine
az, iş tercihlerinde bireysel iradenin bu kadar düşük bir yüzdeye sahip olduğu bir
ülkede herhalde meditasyon yapmak gerekecek artık.
Sonuçta, görüldüğü gibi içinde bulunduğumuz koşullardan bahsettik. Bunları
değiştirmek TKY modeliyle olacaksa, söyleyecek hiçbir sözümüz yok; ama eğer TKY
uygulaması öncesinde bazı altyapı koşullarının hazır olması gerekiyorsa -ki öyle
görünüyor- burada yaptığımız eleştirilerin dikkate alınması gerekecektir.
Burada, TKY uygulama yönergesine ilişkin yaptığımız değerlendirme elbette
özneldir; ama bu yönergeyi bir emir olarak yayınlayanlarınkinden asla daha az nesnel
değildir...
KAYNAKÇA
İTÜ-TTGV Kalite Ar&Ge Merkezi. www.kageme.itu.edu.tr
Kalder. "Toplam Kalite Yönetimi," www.kalder.com
Milli Eğitim Bakanlığı. "TKY Uygulama Yönergesi," Tebliğler Dergisi,
sayı.2506, Ankara, 1999.
Özmen, Ülgen. "Paydaşların Memnuniyeti Olmadan Kalite Olmaz," Platin
Dergisi. 2, 8: 84-85, Ekim 1999.
Russell, Bertrand. Aylaklığa Övgü. İstanbul: Cem Yayınevi, 1997.